26 Temmuz 2011 Salı

Bu, bir reyting meselesidir

Dün Star TV’de sunuculuğunu Hürriyet Gazetesi yazarı İpek Durkal ve Yelda Kırçuval’ın yaptığı Duymayan Kalmasın adlı bir magazin programı başladı.

Magazin deyince tabii ünlüler, ünlülerin yaşantıları yaptıkları v.b yer alıyor. 

Belgesel değil de magazin izleyenler için! ‘Duymayan Kalmasın’, hafta içi her gün 16.45’te Star Tv’de olacak.

İlk programda İpek Durkal’ı daha başarılı buldum, daha hakimdi, kendine güvenliydi, Yelda Kırçuval ise nereye bakacağını, elini kolunu nereye koyacağını bilemiyordu, acaba bir hata yapar mıyım telaşındaydı… ilk gün heyecanından olsa gerek. 

Bu formatı ilk olarak yapanlar Şenay Düdek ve artık magazini bırakan, farklı bir formatlaprogram sunan Müge Anlı idi. Çok ses getirmişlerdi… Daha sonra şarkıcı Cenk Eren ile Şenay Düdek devam etti aynı formatta, malum bir format tutunca hemen türevleri çoğaltılıyor diğer kanallar tarafından, farklı isimler aynı formatta farklı kanallarda program yapmaya başladılar. Ekranlarda gündüz kuşağı magazin programcılığı furyası böyle baş gösterdi. Aralarında en dikkat çekeni  ise son dönemlerde Kanaltürk’te ekrana gelen Müge Dağıstanlı ve Gülşen Yüksel’in sunduğu 2.SAYFA. 

Yani, Duymayan Kalmasın da bu formatın türevlerinden…Veee program akıllıca, çok konuşulacak bir çıkış yaparak daha ilk programda magazinin zirvesine oturdu. Survivor’dan sonra kayıplara karışan ve para almadan televizyona çıkmam diyen Nihat Doğan’ı konuk ettiler... 

Pazarlıklar sonrası program için 50 bin TL aldığı konuşuluyor. 

Nihat Doğan, için Survivor’ı kazanmaması daha hayırlı oldu belki de böylece Survivor sonrası artan popülaritesini kazanca dönüştürmeyi planlamaya başladı. Survivor sonrası kayıplara karışarak merak uyandırdı, herkes Nihat Doğan’ın konuşmasını beklerken o konuşmadı ve stratejisini hayata geçirmeye başladı. 

Survivor ödülünden daha fazlasını kazanacaktır bu gidişle çünkü onun olduğu yerde reyting olacağı da kesin.

Vee programda Nihat Doğan çok talep gören özlü sözlerine kaldığı yerden devam etti. 
‘İt iziyle kurt izi karışmış’ ‘Balın tadını almamış insanlara balın tadını anlatmak ne kadar zorsa bizim vatan sevgimizi anlatmak da o kadar zor’. Bundan böyle artık Nihat’ın değerli özlü sözlerine halkının ulaşabilmesi için yapımcıların para vermesi gerekiyor. 

Nihat güzellik yapsın ve özlü söz başına değil de toplu bir özlü söz indirimi yapsın artık ne diyeyim.
Bu da benden Nihat Doğan’a, bedavadır!

“... ne gördüğümüzü söylememiz boşunadır;  çünkü gördüğümüz, söylediğimizin içine hiçbir zaman yerleşmiş değildir.”
(M. Foucault)

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Talihsiz ve maksatsız ekran kazası


CNN TÜRK’te, 9 Temmuz Cumartesi günü saat 20.30’da Özge Uzun’un sunduğu “Ne Haber?” adlı bir yarışma programı başladı. D Productions ve CNN TÜRK ortak yapımı olarak hazırlanana programda yarışmacıların kazanmak için gündemi iyi takip etmeleri gerekiyor. 
Yarışmada ekonomi, siyaset, spor, kültür sanat kısacası bütün haftanın gündemiyle ilgili sorular yer alıyor. 
Özge Uzun’un haber sunmasına alışık olduğum için daha hareketli olması gereken bir formatta görünce yadırgadım, üstelik de ilk izlediğimde üzerinde kendisini görmeye alışık olmadığımız bir elbise vardı. Abartılı görünüyordu.


Hatta Uzun, bir röpojtajında; ‘Kendimi ilk kez prenses gibi hissediyorum. İçimdeki assolist ortaya çıktı diye düşünüyorum. Çünkü bir kadın için öyle kıyafetler giymek ve bunu taşıyabilmek çok güzel bir şey. Sponsorlarımız çok güzel kıyafetler, takılar verdiler.’ Evet, güzel görünüyor kendisi, çok güzel bir kadın ama böyle bir format için gereksiz bir süs, bu denli gösterişe gerek yok.

Yarışmanın formatı ise sıradan ama başarılı, yaz ekranındaki yıldız savaşları içinde farklı bir alternatif diyebilirim. NTV’de de daha önce böyle bir format yapılmıştı; Prof. Sedat Küçükay’ın sunduğu ödüllü günlük haber yarışmasıHABERİN VAR MI? hafta içi her gece yayınlanıyordu, telefonla bağlanan yarışmacılara yine gündemden sorular soruluyordu. 
Kısacası NE HABER? HABERİN VAR MI?’nın daha geliştirilmiş hali
NE HABER’in dün ekrana gelen bölümünde şöyle bir soru yer aldı;

Aziz Yıldırım’ın aynı koğuşta kalmak istemediği yönetici kimdir?
A. Şekip Mosturoğlu          B. İlhan Ekşioğlu
C. Cemil Turan                  D. Mecnun Otyakmaz


CNN TÜRK Genel Müdürü Barış Tünay twitterda aktif ve gelen her eleştiriyi can kulağıyla değerlendiren, izleyicilerin görüşlerini göz önünde bulunduran vizyonu geniş bir yönetici, hatta ‘Ne Haber yarışmasında Fenerbahçe ile ilgili sorulan soru talihsiz ve maksatsız bir soru oldu. Pazartesi günü sorumluları ile konuşacağım’ diye de bir açıklamada bulundu.

Soruya Fenerbahçelilerin tepkisi büyük… Üstelik de tam taraftarlar ve medya arasında gerginlik varken daha dikkatli ve hassas olunmalıydı.

Şike ve LigTV halleri

Malumunuz üzere ülke gündeminde futbolda şike soruşturması mevcut.

Spor Toto ve Süper Lig'in yayıncı kuruluşu olan Lig TV'nin bu durumdan etkileneceğine kesin gözüyle bakılırken Lig Tv’de olumsuz etkileri kendini göstermeye başladı.

Fenerbahçe’nin küme düşeceği söylentileri üzerine taraftarlar Digitürk aboneliklerini iptal etmeye başladı. Hatta aboneliklerini iptal ettirmek için Digitürk'ü arayanlara, "Fenerbahçe'nin küme düştüğü kesin değil. Aboneliğinizi iptal etmeyin, size iki erotik kanalı bir ay ücretsiz açalım. Sinema paketi veya süper paket verelim" şeklinde teklifler yapıldığı yönünde yine söylentiler mevcut.  Eğer bunlar gerçekse Digitürk epey panik olmuş demektir.

Şu aralar Digitürk’te ciddi bir kriz olduğu kesin…

Bütün bunların sonrası bir de, Lig TV'de Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı 6-0 yendiği efsanevi maç yayınlanınca bu kez Galatasaraylı taraftarların tepkisine maruz kaldı Lig TV ve bunun kasti bir davranış olmadığını zaten haftalık programın uygulandığını belirtiyorlar.

2014 yılına kadar Süper Lig yayın haklarını elinde bulunduran Digitürk’ün 3 milyona yakın, Lig TV’nin ise 1 milyon abonesi bulunuyor ve kulüplerin küme düşme ihtimali karşısında aboneler hezeyanda…

Benim Digitürk’ten en büyük şikâyetim ise en yağmurlu havalarda bozulması ve sürekli teknik servis peşinde koşturması, bir de maçlar esnasında çok fazla reklam alarak seyir keyfimizi bozması… Bir de bu reklamlar tam da bir atak esnasına denk geliyorsa illet oluyor insan… Arada bir de rejisel hatalar beni yoruyor izlerken.


***


Digitürk şimdiden şike soruşturmasından ötürü mağdur gibi gözüküyor ama ben hiçbir takımın küme düşmeyeceğini; ligin ve yayınların aynı şekilde devam edeceğini düşünüyorum.

Kötü ihtimali düşünelim küme düşülse bile o zaman düşününüz aboneliklerinizi, henüz hiçbir şey gerçekten net değil çünkü…

O nedenle sevgili taraftarlar sadece sakin olmanızı ve olayları sükûnetle takip etmenizi tavsiye ediyorum!

21 Temmuz 2011 Perşembe

Kadına şiddet uygulayan panpişler!

Star Tv’de yaz sezonunda bir süredir bir tartışma programı ekrana geliyor; “Yerden Göğe”
Programın tanıtım cümlesi şöyle; Türkiye ve dünya gündemini kaçıranlar, bu ülkede insanlar ne konuşuyor, neyi tartışıyor sorusunun yanıtını arayanlar için Star TV’de yepyeni bir tartışma programı başlıyor: “Yerden Göğe”

Her konuda zıt görüşe sahip, birbirleriyle bıkmadan saatlerce tartışabilen üç isim; Oyuncu-sunucu Berna Laçin, Gazeteci-yazar Rasim Ozan Kütahyalı, Radyo programcısı Funda Özkalyoncuoğlu.
Programa her hafta ünlü bir isim konuk oluyor. Zaten 3 tane birbirinden çenebaz sunucu varken bir de dış ses sunuyor...4. olarak gereksiz yere..ortalık iyice curcuna oluyor.
Bu haftaki programın ilk konusu kadına şiddetti…Son günlerde ise kadına şiddette ciddi artış bulunuyor ve şiddetin dozu da artıyor. 
Rasim Ozan Kütahyalı bu konuda bir erkek olarak çok tepkiliydi ve güzel cümleler kurdu, Adalet yumruğunu koyacak, ağır cezalar verecek, şiddet uygulayan erkek müebbet almalı gibi sözlerle tepkisini sert dile getirdi. 
Radyo programcısı Funda Özkalyoncuoğlu ise bir kadın olarak kadınları suçladı, kadın şiddet görüyorsa bunu kendinde arayacak demeye getirdi, bu sözleri sanki sırf Kütahyalı’ya karşı çıkmış olmak için söylüyordu en azından böyle algılamak istedim. Çünkü bir kadın bir kadına şiddet konusunda nasıl bu denli duyarsız olabilir?  Kendisini ilk olarak Ntv’deki On Kadın programında görmüştüm, hiçbir radyo programını dinlemedim, ama radyoda kalmalı bence ekrana yakışmıyor ve sadece sivri olmak adına konuşuyor. 
Kütahyalı isyan ediyor kadın sunuculara; Kadına şiddet konusunda duyarlı olmayacaksanız ben gideyim, o zaman kadınlar neden üstünü örtüyor
…bir erkek kadına şiddet konusunda isyan ediyor…
Başbakan Tayyip Erdoğan da, "Bugün artıyormuş gibi lanse edilen şiddet, esasen daha önce bilinmeyen, gizli-kapalı tutulan, aslında artık azalmaya da başlayan vakaların abartılmasından başka bir şey değildir" diye açıklamada bulunmuştu?! Aklıma geliyor buz gibi oluyorum.
Şu anda Türkiye’nin gündeminde olması ve günlerce konuşulması, çözümler üretilmesi gereken kadına şiddet konusu neredeyse 15 dk bile konuşulamıyor.
Veee şov başlıyor
Programın bu haftaki konuğu loser panpiş Hilal Cebeci geliyor, şu an şeriat isteyen şarkıcı Doğuş’tan gördüğü şiddeti anlatıyor çok da bahsetmek istemeyerek. Kadına şiddet konusunda üstüne düşeni yaptığını belirtiyor!!! Nasıl yaptığını açıklamayarak…
İzleyicinin biri twitterdan soruyor; Nereye varacak bu iş, en son ne göreceğiz
Panpiş cevaplıyor; Bilemem moduma göre bakıyorum… Ben bu fotoğrafları spontane çektim, sonra da pr çalışmasına  dönüştürdüm. Neden panpiş kendini teşhir ediyor*un cevabı acaba çok ciddi sevgi eksikliğim var açıklaması mı diyorum içimden, işin içinden çıkamıyorum?! En iyisibr psikiyatrist diyorum.
Üstelik hemcinslerinin onun gibi olamadıkları için, onun gibi kendini teşhir etmedikleri için kıskanıldığını sanıyor. Sonuç olarak loser panpiş istediğini elde ederek gündeme oturuyor
Medyanın hiç suçu yok mu, tabii ki var
En eeen kötüsü Berna Laçin bir kadın olarak yok sayıyor bana ne diyor, isteyen istediğini yapar; Funda Özkalyoncuoğlu ise keşke panpişten önce ben yapaydım diyor destekliyor....
ve bir erkek Rasim Ozan Kütahyalı kadın sömürüsüne karşı çıkıyor.
Vee bana fenalık geliyor, nefes alamaz hale geliyorum bu curcunadan!!! Bu program da yakında gider gitmeli diyorum sevgili izleyiciler!

20 Temmuz 2011 Çarşamba

TANER İÇİN GERÇEK SURVIVOR ŞİMDİ BAŞLADI



Davranış Bilimleri ve İletişim Uzmanı Aşkım Kapışmak, Survivor’daki Nihat Doğan ve Derya Büyükuncu rekabetini değerlendirip, karakter analizlerini yapmıştı ve kendisi bu nedenle epey tepki aldığını beliriyor.
Şimdi ise Survivor’un en dikkat çeken sıra dışı, hiperaktif yarışmacısı Taner hakkındaki düşüncelerini bizimle paylaşıyor. Malumunuz Taner ve kankası Meter, Acun Ilıcalı’nın projesiyle bir program yapacak…bizleri neler bekliyor olabilir?
İşte televizyon kişilerinin topluma örnek olması gerektiğini düşünen Aşkım Kapışmak’ın öngörüleri…

Önceden olabilecekleri tahmin etmek için iyi bir uzman olmaya gerek yok. Taner ile ilgili öngörülerim beni üzüyor şimdiden yazayım, konuşayım benim de üzerimdeki yük kalksın..

Taner , yarışma sürecinde gerçekten anı yaşayan ve doğala yakın davranışlar sergileyen bir karakterdi.Bir eksikliği vardı empati becerisi olmadığı için duygusal süreçleri sağlıklı yaşayamıyordu.Zaten böyle bir yarışma içinde pek gerekli olan bir durum değildi.
Çünkü diğer yarışmacılar fiziksel değişimlere (açlık, uykusuzluk gibi) sert  ve öfkeli reaksiyonlar verirken Taner için bu değişimler normal olduğundan pek fazla rahatsızlık yaşamadı.
Gelin görün ki durum şimdiler de çok değişti.
Taner yarışmadan sonra, aynı davranışları dışarıda da sergiliyor. Böyle bir karakter kendi küçük mahallesinde pek sorun teşkil etmez ama daha geniş bir topluma hitap etmeye başladığında durumlar değişir.
Duygusal becerilerini geliştirememiş bir birey, kandırılmaya ve etkilenmeye daha yatkındır.
Benim için tehlikeli gözüken nedenlerin başında, Taner ve Meter’in en hassas noktaları olan kadınlar geliyor.
Hatırlarsanız Taner, yarışma boyunca kızlar tarafından nasıl görüldüğünü merak ediyor ve önüne gelene bunu soruyordu.
Şimdi hassas noktası kadın olan ve ünlü olmuş bir genç var karşımızda. Bu genç aynı zamanda davranış bozuklukları yaşıyor. İşte tehlike burada başlıyor.
Taner uçların adamı. Ya hep ya da hiç var hayatında. Denge durumu olmadığı için, evetler hayırlarla bakıyor hayata. Başına gelen sorunlarda kendisi yerine diğerlerini suçluyor.
Meter ile sürekli bir öne çıkma savaşı veriyorlar. Bir arada tüm programlarda atlama zıplama gibi garip ve hiçbir anlamı bulunmayan davranışlar sergiliyorlar. Şimdi bazılarınız ne var canım çok tatlılar diyebilir… ama  durum tatlılıktan ziyade tehlike arz ediyor.
Kamera önünde sınır tanımayan insan kamera arkasında sınırları zorlar. Hem genç, hem ünlü hem rahat düşünsenize kimlerin tuzaklarına düşebilirler.
Peki daha sonra ne olacak, izleyenler sıkıldıktan sonra ne yapacaklar? Bir şeyler üretemedikleri için faydasız oldukları anlaşılınca ne yapacaklar? Kameralar peşlerinde koşmadıklarında ne yapacaklar?

Ne mi yapacaklar tekrar ilgi çekmek için her şeyi…İlk önce olacak durum,  ikisi birbirlerine girecek, birbirlerine zarar vermeye başlayacaklar. Ciddi kavgalar olacak ve bu durum bir süre basında haber olacak, iki kavgalı eski dost  birbirleri hakkında atıp tutacaklar. Sırlar ve iftiralar olacak. Dostlukları kaybolduğu için boşluklarını yanlış insanlarla dolduracaklar. İşte bir süre daha da güzelleşen hayatlarında kurtulmuş olduklarını düşündükleri an, medya ilgiyi azaltacak, herkes eğlencesini bitirip hayatlarına dönecek. Kış gelecek yeni programlar yeni adaylar çıkacak.
Taner ile Meter ilgi çekmek için biz barışıyoruz diyecekler. Samimiyetsiz olan bu durum kısa sürecek ve gerçek survıvor bitecek. Ne mi kazandılar; bir süreliğine ün ve değişik arkadaşlar. Kısa zamanlı hazlar! Ne mi kaybedecekler ? Dostluk, samimiyet ve huzur.
Ne yapmalı ? Taner bir uzmana gözükmeli, Acun Ilıcalı onu kısa zamanlı hareketli işlerde değerlendirmeli, başka bir görevde kesinlikle dibe vuracaktır.
Meter, Taner’e bakıcılık yapmamalı.
Taner’in ailesi onu yalnız bırakmamalı.
İnşallah kaderleri evlendirme yarışmasındaki Ata’nın sonuna benzemez.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

HAYT HUYT ÇAĞINDA HAYT HUYT TELEVİZYONCULUK

ATV ekranında yakında yeni bir deneysel program başlayacak; Çek Bakalım. Programın iddiası da şöyle; "Çek Bakalım"da bugüne dek eşine rastlanmayan bir heyecan fırtınası yaşanacak...
Biraz bu deneysel formattan bahsedelim; Yarışmacılar kendi ekiplerini oluşturup, senaryo yazacak, castı yapacak ve kendi filmlerini çekecekler.
Finalde seçilen ekiplere ise bütçe verilecek ve her hafta jüri bir ekibi eleyecek, sona kalan ekip büyük ödülün sahibi olacak. Ve filmleri izleyecek jüri ise Hıncal Uluç, Okan Bayülgen ve Hülya Avşar’dan oluşuyor. Günlerdir tanıtım filmlerinde Hıncal Uluç ve Okan Bayülgen’i bir sinema salonunda otururlarken izliyoruz ama Hülya Avşar jürinin sürprizi.
Evet jüride popüler isimler olmalı, televizyonculuğun doğası gereği ama bir yönetmen bir yapımcı da mutlaka olmalı. Ya da bir akademisyen…yarışma eğer kısa film konusunda iddialı olmaktan bahsediyorsa bu doğrultuda da mutlaka seçimler yapmalı henüz geç değil…
Okan Bayülgen, Cnn Türk’te Mesut Yar’ın Burada Laf Çok programında jüri üyelikleriyle ilgili şöyle diyor; Şu multimedya dünyada bu işten çakozlayan insanlar olarak varız. Yarışmaya her gün 200- 300 film geliyor, kamerayı koydum komiklik yaptım onları da kabul ediyoruz belki iyi bir komedyen çıkabilir. Bu sözleri duyunca umarım programın amacı gerçekten yetenekleri bulup çıkartmaktır diye ummaktan başka bir şey düşünemiyorum.
Malum artık şöhret olmak çok kolay, panpiş loser teşhircilerin bol olduğu acıklı bir devir yaşıyoruz. Trajik şöhretler için televizyon denen araçtan daha öteleri var artık…
Yarışmaya katılım koşulları arasında da en çok, belgesel hariç her tür film yarışmaya katılabilir yazan ironik 5. madde dikkatimi çekiyor.
Kısa film türleri bellidir; deneysel, kurmaca, belgesel ve animasyon…Dolayısıyla belgeseli ayrı tutmak çok anlamsız. Üstelik neler izliyorsunuz dendiğinde en çok belgesel yanıtı veren bir halk belgesellerden mahrum olmamalı?!..
Okan Bayülgen’in programdaki şu sözlerini de samimi bulmak istiyorum; *Bu nesil ziyan oldu, istediğin kadar hava at  Araplara dizi satıyorum diye, ziyan oldu. Hayt huyt plansız bir televizyonculuk Türkiye’de birtakım oyuncuların suya yazı yazmalarına neden oldu.*
Oyuncular öyleyse acaba birtakım izleyici üzerindeki etkileri de aynı şekilde değil mi….Hayt huyt televizyonculuk hayt huyt izleyiciler de oluşturdu.
İletişim kuramcısı Neil Postman; 19.yy.ın sonuna doğru  Yorumlama Çağı’nın kapanmaya başladığını yerini Gösteri Çağı’nın almakta olduğunu belirtir. Bundan sonra Okan Bayülgen’in katkılarıyla Gösteri Çağı’na eş anlamlı olarak, ya da daha da ötesi olarak Hayt Huyt çağı da diyebiliriz!


14 Temmuz 2011 Perşembe

Al Yazmadan Kırmızı Eşarpa – Uyarlamanın da uyarlaması




Gün geçmiyor ki yaratıcı senaristlerimiz bir edebi eser uyarlamaya kalkmasın.
Edebi eser uyarlamayı bırakın, Türk Sineması için bir başyapıt olan Selvi Boylum Al Yazmalım’ı günümüze dizi olarak uyarlamaya karar vermişler. Adını da Kırmızı Eşarp koyalım demişler…uyarlamnın da uyarlamasını yapalım demişler…neden basit reyting garanti, daha elde bir şey olmadan böyle bir fikir bile dikkat çekiyor.
Günümüz uyarlamasında Kadir İnanır ile Türkân Şoray'ın Asya ile İlyas adlı karakterlerini Özge Özpirinçci ile Seçkin Özdemir canlandırıyor. Seçkin Özdemir deyince büyük ihtimal tanınmayacak kısacası Muhteşem Yüzyıl’da Hürrem’in büyük aşkı Alex kendisi, kesinlikle doğru bir seçim…dizilerin yeni reyting garantili yüzlerinden biri olmaya aday.
Türkan Şoray’ın genç alternatifi bence kesinlikle Özge Özpirinççi değil, kesinlikle tanınmamış daha kadınsı merak uyandıracak yeni bir yüz seçilmeliydi.
Dizinin kadrosunda Nesrin Cavatzade, Barış Falay, Ahmet Saraçoğlu, Zeynep Eronat ve Macit Sonkan gibi iyi oyuncular da bulunuyor. Dizinin yönetmeni başarılı yönetmen Nisa Akman, senaristi ise yıllardır bol reytingli dizilere imza atan Mahinur Ergun.
Bence dizinin ismi kesinlikle değişmeli. Al kırmızı, yazma da eşarp olmuş…kolaya kaçılmış…basit bir günümüz uyarlaması olmuş! Dizinin ismi üzerinde tekrar düşünülmeli…eğer kamyoncu motorcu olacaksa bu modern bir uyarlama değil klasik 2 kadın 1 erkek ya da 2 erkek 1 kadın ile yazılmış başka bir hikaye olacaktır, o halde Selvi Boylum Al Yazmalım’ın günümüz uyarlaması diye lanse edilmemeli dizi…
Böyle bir düşünceden vazgeçilip bağımsız bir dizi yapılmalıı. Artık özgün senaryolar görmek istiyorum ekranlarda…
***
29. Uluslararası İstanbul Film Festivali kapsamında “Selvi Boylum, Al Yazmalım”ın özel gösterimi izleyiciler tarafından büyük ilgi görmüştü. Filmin restore edilip 32 yıl sonra tekrar vizyonda olmasını görmek büyük mutluluktu.
Cengiz Aytmatov'un 1970 yılında yayımlanan aynı adlı romanından uyarlanan filmde Cahit Berkay’ın müthiş besteleri hafızalarımıza kazınmıştı. Hele ki sevginin aştan daha üstün olduğunu bize öğreten, sevgiyi tanımlayan şu müthiş repliği kimse unutamaz;
“Samet baba demişti onu babalığa seçmişti, sevgi neydi, sevgi iyilikti, dostluktu… sevgi emekti…”
Bırakın da Türk Sineması’nın en değerli sevda filmlerinden Selvi Boylum Al Yazmalım zihinlerimizdeki bütün masumluğuyla, nefisliğiyle kalsın.
Bırakın da sevgi tanımımız değişmesin…


12 Temmuz 2011 Salı

Nihat Doğan neden kaybetti, Behzat Ç. nasıl sevildi?

Davranış Blimleri ve İletişim Uzmanı Aşkım Kapışmak, Survivor’daki Nihat Doğan ve Derya Büyükuncu rekabeti dahil televizyon karekterlerinin izleyici tarafından nasıl algılandığına, televizyonun yaşamımızda tuttuğu yere kadar pek çok konuda sorularımızı yanıtladı. Kapışmak’a göre, Nihat Doğan, Derya’ya hakaret etme ve kendini üstün gösterme çabası nedeniyle kaybetti. Behzat Ç. İse doğal bir karekter olduğu için halkın hayranlığını kazandı.
  
Nihat Doğan sonucu düşündüğü için kaybetti

Survivor’da neden kazanan Derya Büyükuncu oldu sizce? Nihat Doğan ve Derya Büyükuncu’nun davranışlarını bizim için kıyaslar mısınız? Final akşamı sergiledikleri tutumlar nasıldı, oylarında ne kadar etkili oldu? 
 

Survivor final akşamında Derya, sandalyede hiç beden dilini bozmadan oturuyordu. Eller önde kenetli idi, bu Nihat Doğan'a karşı bir duruştu. Seninle konuşmayacağım duruşuydu.
Hiç beden dilini bozmaması , kendinden emin ve konsantrasyonunun yüksek olduğunu gösteriyordu. Heyecanlandığı  zamanlarda bacaklarını hafif hafif salladı bu normal bir durum. Doğallık derseniz normal her insan kamera karşısında biraz da olsa doğallıktan uzaklaşır.
Halkın sevgisini aldığını hissediyordu bundan çok güç aldığı belliydi. Nihat Doğan, otururken iki ayağını sandalyenin altından tutuyordu sürekli. İnsanlar gerginleştiği zamanlar ayaklarını sandalyenin altına doğru alırlar.
Ellerini sürekli yüzünde ve ensesinde gezdiriyordu, erkekler gerginleştiğinde, sinirlendiklerinde ellerini yüz  bölgelerinde gezdirirler. Gözleri çok fazla hareket halinde idi genelde neler konuşacağımızı düşündüğümüzde gözlerimiz hareket halindedir.
Final gecesi Nihat Doğan, yaptığı olumsuz Derya yorumları ve ani çıkışları yüzünden ciddi oy kaybetti. Derya’ya hakaret etme ve kendini üstün gösterme çabası çok itici idi.

Acun Ilıcalı şöyle dedi;  Nihat mükemmel bir yarışmacıydı ama Survivor’da yanlıştı. Bizim halkımız agresif insanı sevmezBizim halkımız her zaman sakin insanı sever.  Agresif olursanız, belli bir kitle arkanızdan gelir ama genel yüzdedeki oranı kaybedersiniz. Halkımız gerçekten agresif olanı sevmez mi?

Halkımız , hırslı olanı değil azimli olanı sever. Hırs : Hedefe ulaşırken sadece sonuçları düşünmektir. Öyle ki hırslı insanlar hedeflerine ulaştıklarında dönüp arkalarına baktıklarında herkesi kırmışlardır. Önemli olan sonuca ulaşmaktır ve her yola başvurabilirler.

Azimli insanlar ise, bir şeyin nedenlerini severler. Yani hedefe ulaşırken nasıl ilerlediklerini önemserler. Dönüp baktıklarında kimseyi kırmadan haklarını yemeden sonuca ulaşmak isterler.

Acun şu konuda haklı, hırslı insanlar her zaman sonuçları düşündükleri için sinirli ve agresif, azimli insanlar ise sakin ve istikrarlı olurlar.

Siyasiler tartışmanın ne olduğunu bilmiyor
  
Siyasilerin tutumlarına baktığımızda sürekli agresifler, televizyonlarda haberlerde sürekli tartışma halindeler, nasıl yorumluyorsunuz?

Bizim ülkemizde siyasilerin bazıları tartışmanın ne olduğunu bilmiyorlar. Aslında siyasiler karşılarındakilerin düşüncelerini reddetmiyorlar sadece kendi düşüncelerini çok savundukları için agresifleşiyorlar. Kesinlikle bizi temsil eden insanların iletişimde başarılı olmaları şart çünkü onları izleyen insanlar onlara değer verip, zihinlerinde önemsiyorlar. İnsan önem verdiği birinin iletişim tarzını da onaylar. Bu sebepten her siyasinin sevenleri o siyasiler gibi konuşuyorlar. Aslında sokaklarda, kahvelerde, otellerde, cafelerde insanlara dikkat ediyorum siyaset hakkında konuşurken etkilendikleri siyasetçi gibi konuşuyor ve davranıyorlar.

Her tartışma sonucunda çözüm bulunup sonlandırılmalı bizim ülkemizde hangi siyasi bir kişi ya da kitle ile tartışıp sonunda çözüme ulaşıyor. Herkes tartışıp, o hali ile bırakıyor ama bu stratejik bir durum çünkü siyasiler baskın olmaya çalışıyorlar medyada. Daha fazla bağırıp kavga eden ve bir düşünceyi savunan siyasetçi olayı çözümsüz bırakıyor ama onları izleyen halk beyinlerinde çözümleri kendileri yaratıyorlar. Çözümü bulabilmek için de kendini en iyi savunana, hakkını en yüksek arayana halkın beyni ödül veriyor. Gerisini siz düşünün. 
Meclise geçici başkanlık yapan Oktay Ekşi; Heyecanlı mısınız?” diye soran gazetecilere sanki bir ameliyat olmuş da heyecanı hop diye alınmış gibi hissettiğini, hiç heyecanlı olmadığını söyledi ancak heyecanlı olduğu gözleniyordu?
 
Oktay Ekşi'nin heyecanlı olduğunu anlamak için en büyük ispatı , Cumhurbaşkanı’nın meclise gelmesinden 2 dakika sonra anons etmesi. Yemin töreni ve meclis adabı ciddi bir hiyerarşik süreçtir ve bir meclis başkanının bu anonsu  geciktirmesi heyecan ve dikkatsizliğini gösterir.
 

Özel düzenleme getirilmeli

 

Televizyon sizce nasıl bir araç, izleyicinin davranışlarını ne ölçüde etkiliyor? Ne ölçüde yönlendirme yapıyor?
Bir insanın ya da toplumun değer yargılarını, dinamiklerini, eğilimlerini öğrenmek için o kişi ya da kesimin en çok zamanını ne ile geçirdiğine bakmak gerekir. Yani en çok zamanımızı alan şey genelde en çok etkilendiğimiz şeydir. Televizyon , bu yüzyılda bir çok insanın birçok ihtiyacını karşılayan bir araçtır. Bir şeyler öğrenmek,eğlenmek için kullanılan televizyon artık, insanların bir çok ihtiyaçlarını da karşıladıkları bir alan oldu. Yani sinirlenince aç, üzülünce, ağladıktan sonra, başına kötü bir olay geldiyse kafa dağıtmak için, kendini güvende hissetmediğinde, ailede iletişim problemi yaşıyorsanız akşamları herkes evdeyken aç, yani her durumda tv aç.
Tabii ki yönlendirme yapıyor  çünkü ağırlıklı görsel sonra işitsel iletişim kuran bir makine var karşımızda. Bu makine insanlara çok şey öğretebilecekken yanlış programlar yanlış zamanlarda olduğu için insanlarımız pek de doğru yönlendirilemiyor. Toplumumuzun geneli kitap okumadığı için bilgiye tv'den ulaşmaya çalışıyor. Ama herkesin ne öğrendiği tartışılır. Programlara özel bir düzenleme ve etkili bir içerik, iletişim getirilmeli.

Kanallarda estetik, güzellik, değişim sloganıyla programlar yapılıyor? Samimi buluyor musunuz yoksa izleyiciye mutlu olmanın yolu güzellikten geçer”i mi dayatıyorlar?

Sahip olduğumuz davranışlarımızın temelinde rol modellerimiz var. Genelde bu rol modellerini tv deki dizi ve programlardan alıyoruz. Aşk-ı Memnu dizisinden sonra halk içinde Bihter olmaya çalışan kadınlar arttı. Onun gibi giyinip onun parfümümü kullanmaya başladılar. Bu televizyonun gücünü gösteriyor. Bir süre insanlar gerçek ile gerçek olmayanı ayırt edemez hale geliyorlar. Kesinlikle faydasının olduğuna inandığım ve daha çok olması gerektiğine inandığım tv programlarına ihtiyacımız var. Herkes program yapmamalı,mesela ünlü bir modacı tv programında sahneye çıkan insanları aşağılıyor ve kişiliklerine saldırıyor. Bunun sonucunda da reyting alıyor.  Bir süre sonra halk içinde insanlar birbirlerinin kıyafetlerini aynı dille eleştiriyor. Sonra da ortalıkta herkes modacı oluyor. Yıllardır ortaokul ve liselerin önü Polat Alemdar olmak isteyen gençlerle dolu. Bunun sonucunda sanal kişilikler türüyor. Yani kendinden uzaklaşıp başkasına benzeme hali. Aslında benzemeye çalıştıkları bile gerçek bir karakter değil, bir yarışmada ünlenen insanların dizi ,film ve reklam yaptığı bir ülkedeyiz. Ne kadar gerekli tartışılır? Demek ki sinema, tiyatro ve dizilerde oyunculuk aranmıyor. Hangi kriterleri baz aldıkları da belli değil.
Sonuç olarak okuyan genç kesim iş hayatını ve para kazanmayı hayal ederken, şansa, üne, güzelliğe, kaliteye ve markaya önem verilmesi gerektiğine inanıyorlar.

Yaz ekranında ise neredeyse her kanalda popstar tarzı yıldız yaratma programları ağırlıkta olacak? Neden herkes ünlü olmak istiyor, televizyonda yer almak, görünmek sanki var olma nedeni gibi olmaya başladı?

Çoğu insanda başkaları tarafından bilinmek fark edilmek dürtüsü vardır. Eskiden konuşma tarzın, başarıların, yaptığın işle çevrende konuşuluyorken şimdilerde görünüşünle anılmak istiyorlar. Ünlü olmak gerçek olmayan bir saygınlık, doğal olamayan bir sevgi yaratıyor. Çünkü herkes zihnindeki ünlüye değer veriyor. Düşünsenize gerçekte tanımadığın, birlikte olmadığın insanlar hakkında zihninde gerçekler yaratıp ona inanıyorlar. Nereden biliyorsunuz ,ünlülerin size aktarıldığı gibi olduklarını. Ben sadece televizyon önünde makyaj ve kıyafetlerle farklı gösterilmeye çalışılan bazı ünlülerin  gerçek özlerini de sakladıklarına da inanıyorum.
Var olma nedenimiz yaşamda sağlıklı kalmak ve yaşamın anlamını bulmak olmalı. Bunu amaç edinen insan, sosyalleşir, hedef belirler, çalışır, üretir ve yaşamdan zevk alıp, şükreder.
Ama var olma amacı ünlü olmak olan bir insan, ünlü olmak için her yolu dener, kendinden uzaklaşabilir, değerlerinden uzaklaşabilir. Kendinden uzaklaştıkça ruhen rahatsızlaşır. Bir kere tadına baktı mı sürekli ister. Fark edilme ve ünlülük hayatı azaldıkça agresifleşip saldırgan tavırlar sergilerler, ilginç, saçma iddialarla ortaya çıkarlar. Bunun örneklerini medyada görebilirsiniz. Çoğu anne çocuğunu güzel diye ajans ajans gezdiriyor. Yani küçüklükten ünlü olsun diyor.Çünkü Öyle bir geçer zaman ki ‘deki Osman’ın bir etkinliğe katılıp 10.000 tl aldığını duyuyor.
İnsanlar zihinlerinde sevdikleri ünlüleri bir yere yerleştirip onlara bir çok anlam verirler. Bu anlamlar arttıkça ona bağlanma artar. Sonuçta fan olurlar. Onu sahiplenip onun adına kararlar almaya başlarlar. Tabii ki ünlüler sevilmeli, değer verilmeli ama fazla sahiplenilmemeli çünkü onlar sanal.


Dizi tarihimizde Behzat Ç. bir devrim oldu bence.
Sizce Behzat Ç.’nin ve diğer karakterlerin bu kadar sevilmesinin nedenleri nedir?

Bize yıllardır polisiye dizilerinde kalıp polisler verildi. Dizilerde polisler;  sağlıklı, yaşadıkları ev hayatlarının düzenli olduğu, eşlerine değer veren, milliyetçi, ahlaklı, dürüst imajlara sahipler.
Behzat Ç. bunu yıktı. Polislerin de bizler gibi bazen küfür edip sinirlendiğini, bağırdığı imajını verdi. Çünkü Behzat Ç, telefonu alo diye açmayan, dengesiz bir uykusu, yaşam tarzı olan, ekibini sahiplenip ama yeri geldiğinde de horozlanan bizden biri oldu.
Yani eski polis imajı yerine onların da bizim gibi olabildiği imajını veriyor. Çünkü medya her bir karaktere bir kişilik yapıştırıyor, bunun tersini verdiğinizde insanlar kendilerini buldukları için beğeniyorlar. Tarkan'ın otobüse binmesi gibi bir imaj bu. Bunu yaparsa ne kadar bizden ne kadar doğal diyeceğiz çünkü.
  
Çocuk- ebeveyn- televizyon üçgeni

Anne ve babalara da eğitimler veriyorsunuz, özellikle çocuk- ebeveyn- televizyon üçgeninde büyük sorunlar yaşanıyor, sizce anne ve babalar çocuklara televizyon izlemeleri konusunda nasıl bir tutum sergilemeliler?
Örneğin yeni bir olay; 13 yaşındaki Selim, birlikte oynadığı 2 arkadaşına televizyon dizilerinde gördüğü intihar sahnesini göstermek isterken,"Bakın size nasıl intihar edildiğini göstereceğim" diyerek ağaca asılı ipte boğularak yaşamını yitirdi. Bunların önüne nasıl geçilebilir?
  
Çoğu ebeveyn için televizyon ücretsiz bakıcı işlevini görüyor. Televizyon hayatımızın vazgeçilmezi haline geldi. Evde elektrik kesildiği zaman insanlar tv seyredemeyecekleri için üzülüyorlar. Çünkü televizyonsuz olduklarında konuşamayacaklarını düşünenler var.

Bununla beraber televizyonun tabii ki faydaları da çok.herhalde önemli olan onu neden ve nasıl kullandığımız. Ebeveynlerin en büyük hataları  tv karşısında çocuklarını uzun saatler tek başlarına bırakmaları. Kesinlikle çocukların seyredecekleri programlar yaşına uygun seçilmeli ya da en azından dikkat edilmeli. Çocuk tv seyrederken ara ara onunla seyrettiği şey ile ilgili sohbet edilmeli.

Çocuklarını ihmal edip tv karşısında uzun saatler geçiren anne babaların çocukları ileri de ebeveynlerine karşı ilgisiz ve sorunlu olabiliyorlar. Çocukların hayal dünyaları geniş olduğu için gördüğü her şeyi zihninde resimler ve o resmi gerçekleştirmek isterler.Bu yüzden tv deki bazı karakterler çocuklar için rol model olabiliyor. Çocuklar tv de ve hayatın içinde model aldıkları karakterlerin iyi ya da kötü olmasına bakmazlar. Onlar için önemli olan karakterin ilgi çekici olması.

Tv karşısında çok uzun saatler geçiren çocukların gerçek insanlarla iletişim problemleri olabiliyor. Daha az konuşan daha fazla hareketle kendini ifade eden bireylere dönüşüyorlar.

Aslında tv deki çoğu program insanlara gizli mesajlar da veriyor. Mesela heyecanla aksiyon filmi seyrederken tüm ilginizle konsantre olmuşsunuz.o anda bir çok duyguyu bir arada yaşıyorsunuz ,canınız ordaki karakter gibi olmak istiyor ve o anda,karakterlerin kol saatleri,arabaları,elbiseleri bilinçaltımıza işliyor.Birey şöyle düşünüyor:benim öyle saatim olursa karizmatik olurum,öyle arabam olursa sevilirim gibi yanlış inançlar geliştiriyor.Beyin böyle gizli kodlarla çalışıyor.

Çocukların çizgi film karakterlerine benzemek istemelerinin sebebi budur.
Çocuklar tv karşısında zaman geçirirken yarım saatte bir mola verilmeli
Programlar yaşına uygun  seçilmeli.
Bazı programları birlikte seyredilmeli,seyrederken program hakkında konuşulmalı 
Kesinlikle yetişkin dizileri çocuklara seyredilmemeli.
Evde sürekli tv açık tutulmamalı.

8 Temmuz 2011 Cuma

Reyting, söz konusuysa gerisi teferruattır


Yeni sezonda Kanal D’de ekrana gelecek Cevdet Bey ve Oğulları’nın televizyon dizisinin kadrosu hemen hemen belli olmuştu.
Dizide yine Yaprak Dökümü’ndeki gibi kötü bir karakter olması düşünülen Tolga Karel’i, Kıvanç Tatlıtuğ istememiş. Tolga Karel’in yerine sezon finali yapan Fatmagül'ün Suçu Ne dizisinde oynayan Buğra Gülsoy (Vural), seçilmiş. Vural karakteri (Buğra Gülsoy), dizinin sezon finalinde ölerek diziden ayrıldı.
Kıvanç Tatlıtuğ’un da onayıyla Buğra Gülsoy, Kuzey Güney adlı dizide kendisi ile başrolü paylaşacak. Bu noktada tartışılması gereken sorulması gereken soru; başrol oyuncusunun casta müdahale hakkı var mıdır? Ben yönetmenliğini ya da yapımcılığını yaptığım bir dizide oyuncuya bu hakkı vermezdim, bu sizin onun karşısında insiyatifinizi azaltacaktır. Ancaaaak konu reyting garantisi olan bir isim Kıvanç Tatlıtuğ olunca casta müdahale hakkı olabiliyor ve yapımcılar ona bu imtiyazı tanıyorlar. Ben Tolga Karel’den çok iyi bir kötü oğul-kardeş v.b. çıkacağından emindim ve diziye de çok yakışacaktı, kalmalıydı kadroda kesinlikle…
Buğra Gülsoy’u ise kötü olarak tasavvur edemiyorum, daha önceki rollerini de göz önüne alarak…Fatmagül’ün Suçu Ne dizisinde tecavüz edenlerden biriydi ancak dizi boyunca vicdan azabı çeken ve sonrasında hep pişmanlık duyan bir karakterdi...Buğra Gülsoy’un kötüye, personasının uygun olmadığını düşünüyorum….
Gelelim dizinin adına…
Dizi, eğer büyük ölçüde romana sadık kalınarak senaryosu oluşturuluyorsa ismi değişmemeli kesinlikle. Çünkü dizi Cevdet Bey ve Oğulları adıyla kesinlikle tutacaktır. Ama eğer sadece romandan yola çıkan bir senaryoysa Kuzey-Güney den daha yaratıcı bir isim bulunmalı.
Yönetmenleri, televizyonda çok etkili görmüyorum birkaç isim dışında ama senaryosunu beğendiğim “Kaybedenler Kulübü” filminin senaristliğini ve “Aşk ve Ceza” dizisinin yönetmenliğini yapan Mehmet Ada Öztekin’i merakla takip edeceğim.
Daha önce reyting garantili dizi yapma formülünü yazmıştım, şimdi bu formülü biraz değiştireyim ve ek yapayım;
İyi bir roman (ama büyük ölçüde romana sadık kalınacak ve dizi olarak da romanın adı kullanılacak)  + Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu (uyarlama konusunda çok başarılılar, alternatifleri yok denebilir) + Kıvanç Tatlıtuğ (veyahut Kenan İmirzalıoğlu kadın oyuncularda Beren Saat ya da Tuba Büyüküstün; başroldeki isim reyting garantiliyse yanına yeni, merak uyandıracak bir yetenek konması doğru, örn; Öykü Karayel)+ Toygar Işıklı( dizi müziği çok önemli özellikle kendisi reyting garantili beste konusunda uzman)ya da Kıraç ama şu an Toygar Işıklı daha popüler ve başarılı+ bunların hepsini bir araya getirecek iyi bir yapım şirketi (Ay Yapım ) = Reyting