17 Mart 2012 Cumartesi

RTÜK öznel mi?

İster istemez böyle bir soru geliyor insanın aklına RTÜK’ün özellikle son zamanlarda aldığı kararlar yüzünden. İnsan bu ne yaman çelişki diyor.

Neden çünkü son kararları epeyce tartışılıyor, gerek izleyiciler gerek yazarlar tarafından.
Bence ceza almamalı, bence almalı, bence bence….
Malumunuz en son Okan Bayülgen’in başına gelenler… Kimsenin başına gelmedi…
Kamuoyu da karara epey tepkili…
Peki o kelime daha önce ekranda kullanılmadı mı- cevabı biliyorsunuz…
Dans eden gençler erotik bulunuyor, aylardır yayınlanan klipler kaldırılıyor, bir korku salgınına doğru götürülüyoruz!
Spiker Duygu Canbaş’a Van depremi yayını esnasında sarf ettiği:
“…Türkiye bugün bir başka haberle sarsıldı Türkiye. Her ne kadar doğusundan, Van’dan gelmiş olsa da, bu haber hepimizi gerçekten derinden sarstı ve üzdü…”
Sözleriyle RTÜK uyarı cezasında bulunmuştu.
Ancak öğreniyoruz ki Ankara 3. İdari Mahkemesi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun, uyarı cezasının yürütmesinin durdurulmasına karar vermiş.
Mahkeme, kararında, “Söz konusu yayında herhangi bir şekilde bölücülük ve/veya ayrımcılık yapılmadığı, bilakis ülkemizde bir kardeşlik havasının oluştuğunu ortaya koymaya yönelik beyanda bulunulduğu ve bu amaca yönelik yayın yapıldığı sonucuna ulaşılmaktadır” ifadelerine yer verdi ve “Dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmamaktadır” deniyor.
Özetle ortada mahkeme tarafından bozulan bir RTÜK kararı bulunuyor. Aklıma hemen o zaman RTÜK kararlarına karşı haksız olduğunu düşünenler dava açmalıdır önerisi geliyor.
Örneğin en son da RTÜK, Show TV’de yayınlanan Bugün Ne Giysem’de “Yayın, insan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz” hükmünün ihlali nedeniyle, Show TV’ye 329 bin 694 TL ceza verdi.
Açıkçası RTÜK’ün olması gerektiğini hep savunuyorum. Bugün Ne Giysem’de de bu duygusal olarak yarışmacıların hikayelerinin üzerine üzerine gitme durumundan rahatsız oluyordum ve çok barizdi. Ancak işte bu hikayeler izlettiriyor, dozunu iyi ayarlamak gerekiyor…
RTÜK’ü burada eleştirdiğim nokta ise sadece cezanın boyutu, uyarı yeterli olurdu.
Aynı şekilde Fox’taki Var Mısın Yok Musun’a da benzer nedenler uyarı cezası vermişti.
(Acun Ilıcalı’nın yaptığı Var Mısın Yok Musun’un tutmasının ilk nedeni de insan hikâyelerine odaklanmasıydı, ancak özenli bir şekilde)
RTÜK öznel mi sorusu devreye giriyor işte yine bu noktada…
Gerek cezalarıyla, gerekse cezaların boyutlarıyla. Tartışılması gereken bir RTÜK ortada yine, buyurun…

Alp Zeki Heper’in ruhunu rahat bırakmalı belki



Alp Zeki Heper’in 46 yıl önce Danıştay tarafından yasaklanmış filmi “Soluk Gecenin Aşk Hikayeleri” bu yıl 15-22 Mart tarihlerinde düzenlenecek, 23. Ankara Uluslararası Film Festivali´nde gösterilecekti. Günlerdir haber olarak veriliyor büyük bir mutlulukla…
Ancak dün kızı Aslı Heper, Ankara Uluslararası Film Festivali´ne noter aracılığıyla ihtarname gönderip filmin gösterimine izin vermediğini, aksi takdirde yasal yollara başvuracağını bildirdi.
Heper, “Soluk Gecenin Aşk Hikayeleri”nin negatifini Prof. Sami Şekeroğlu’na şu sözlerle emanet etmiş: ‘Bunu sana hediye ediyorum. Ama söz ver hiç kimseye göstermeyeceksin. Ömrüm boyunca sana güvendim. Vasiyetimdir, göstermeyeceksin.’ Böylece Şekeroğlu, vasiyete uyarak araştırmacılar ve kızı hariç hiç kimseye göstermemiş filmi. Ancak emekli olunca ünversiteye vererek, gösterim kararını üniversite ve varisleri karar versin diyor.
Ortada Heper’in böyle bir vasiyeti varken haddime düşmez ama ailesi de gösterime karşı çıkmalı gerçekten de. Heper, yani gerçek bir sanatçı ne kadar kırılmış ve üzülmüş kim bilir, sinema aşkı için yaşadığı maddi ve manevi zorluklar da ortadaydı.
Belki de en doğrusu Alp Zeki Heper’in ruhunu rahat bırakmak…
***
Alp Zeki Heper…
Alp Zeki Heper, neden bu kadar zorluk çekiyor; zihniyetle mücadele ediyor çünkü farklı olanı deniyor. Konvansiyonel sinemanın dışında deneysel sinemamızın ilk örneklerini veriyor.
Henüz 27 yaşındayken Soluk Gecenin Aşk Hikayeleri’ni çekiyor. Fransa’da sinema eğitimi alıyor.
Yani o bizim Bunuel’imiz oluyor ama oldurulamıyor,devam edemiyor.
***
1967’de Dolmuş Soförü, 1968’de Eşkiya Halil ve Kara Battal’ın Acısı filmlerini yazdı, yönetti ve kendi kurduğu şirket bünyesinde bu filmlerin yapımcılığını üstlendi. Bu filmler de sansürün hısmına uğrayınca sirketi kapatmak zorunda kaldı. 1975’te ise tüm filmlerini, resimlerini evinin önünde yaktı. Giderek akli dengesini yitiren Alp Zeki Heper, 1984’te yasamına son verdi.
(Yeres (der.), 65 Yönetmenimizden Yerlilik, Ulusallık, Evrensellik Geriliminde Sinemamız, s. 28)
Filmle ilgili Danıştay 12. Dairesinin 28-3-1967 gün E.966/7481, K.967/481 sayılı kararı şu
şekilde:
Dava konusu filmin bütünü itibariyle umumi ahlak ve adaba, aile müessesesinin kudsiyetine aykırı olduğu gerekçesiyle yasaklandığı anlaşılmaktadır. Filmin bu sebeple yasaklanmasının yerinde olup olmadığının tespiti için Naip Üye nezaretinde yapılan incelemede bilirkişi Vedat Tanrı’nın 10-2-1966 tarihli raporunda (cinsel sorunların sinematografik yoldan ele alınmaya çalışıldığı filmde gösterilmesinde sakıncalı bir cihet görülmediği) bildirilmişse de; 3-1-1967 günlü ara kararımız veçhiyle filmin ayrıca heyet halinde görülmesi uygun görülmüştür. Sahneden görülen eserle; değişik yaş ve seviyede kimseye hitap edilmesi itibariyle, bunlarda, hususiyetle hukuka ve genel ahlak kuralları çerçevesi içinde ahlaka uyarlık aranması tabidir. Tezi olmayan ve aksiyonlarında ahenk görülmeyen bahse konu filmde; insan hayatı, adeta şuur ve şuuraltı ile sadece cinsi arzular üzerine kurulmak istenmekte; gizli kalması gerekli arzu ve hareketler parklarda, umuma açık yerlerde, hatta trafiğin en yoğun olduğu cadde ortalarında cereyan ederken görülmekte; marazi tiplerin sahneye aktarılan ıstıraplı ruh hali, ar veya haya hislerini rencide etmektedir. Konunun iddia edildiği gibi rüyada geçmiş birtakım kompleksleri ifadeye çağırmış olması, filmin tüm halinde seyredenler üzerinde bıraktığı izlere ahlak ve adaba aykırı olduğunu kabule mani değildir. Bu itibarla adı geçen filmin halka gösterilmesinin ve yurt dışına çıkarılmasının yasaklanmasında ‘Filmlerin ve Film Senaryolarının Kontrolüne dair Nizamname’nin 7’nci maddesinin 6’ncı fıkrası hükmüne aykırılık görülmediğinden davanın reddine… 29-3-1967 günü oy birliğiyle karar verildi.’
Heper ise karar karşısında şöyle bir tepki veriyor: ‘Soluk Gece’de aşkla, yani özgürlükle baskıyı, şiddeti, işkenceyi karşı karşıya getirmeye çalışmıştım. Anılarla ilgili, zor anlatımlı olan bir filmdi. Sevginin, tutkunun, işkenceyi, baskıyı yok etmesini dilemiştim. Özgürlüğün delice bir sevgi olduğunu düşünüyordum. Öyle simgelemeye çalışmıştım özgürlüğü. Müstehcenlikle suçlandım. Altından kalkılması güç bir suçlamaydı bu. Sansürcülere göre delice sevgi üstüne kurulu bütün divan şiirimizi, Yavuz Sultan Selim’in, Baudelaire’in, Breton’un, Eluard’ın tüm şiirlerini toplatmak gerekiyordu. Delice sevgi üstüne kurulu bütün Çin ve Japon siirini yok saymak gerekiyordu. Şaşırmış kalmıştım.’

Bir Osmanlı dizisi daha alır mıydınız?

 
Nasıl desem, zaten bir yapım daha başlamadan uzun süre üzerine komplo teorileri üretiliyorsa ya da bu teoriler gerçeklik payı taşıyorsa, en azından acaba dedirtiyorsa, en önemlisi belirlenen günden aylar sonra başlıyorsa bir şeyler ters gitmiştir, bir şeyler eksik ve aksaktır. İşkillenmek gerekir.
İşte dün TRT 1’in izleyiciye bu seneki büyük vaadi; Bir Zamanlar Osmanlı- Kıyam yüksek beklentiyi karşılayamıyor.
Ezel Akay ve TRT sorunu 4 bölümün de çöpe gitmesine neden olmuş. Ezel Akay gibi iyi bir atmosfer yaratıcı, iyi bir masal anlatıcı şu ankinden daha iyi bir sonuç çıkartmıştır diye düşünüyorum.
Dizi, daha padişahın ilk sahnesinde bu nasıl yapay bir dekor, acaba green-box ile mi çekilmiş dedirtti bana; hatta ekrana yaklaştım baktım. Bu kadar suni olabilirdi.
Yanılmayı umuyorum ama o kadar dev plato yapılmasına rağmen bence green-boxlı çekimler mevcuttu maalesef ve çok gözüme battı, doğallıktan uzaktı.
Hikaye, Lale Devri ve Patrona Halil İsyanı arasında geçiyor, tarih derslerinde bu dönemi ezberlemişizdir, haliyle epey ilgi çekerdi…(Lale Devri adında da dizimiz var ama onun bu devirle hiç alakası yok)
Patrona Halil de burada, Damat İbrahim de…(ama benim aklıma Nedim geliyor, dizide var mıydı ben mi kaçırdım)
Yani gerçekten de Osmanlı’nın bu dönemini ele alalım fikri akıllıca…
Ancak işte sadece fikir yeterli olmuyor, birçok açıdan sorunlu bir bölümdü.
Özellikle tam da daha yeni Fetih 1453’ü izlemiş ve beğenmişken Cemal Hünal’ın o dövüş sahnesi bildiğiniz müsamere tadındaydı.
Aklıma Fatih ile Ulubatlı Hasan’ın ilk kılıç dövüşü geldi, gerçekten de çok çok başarılıydı.
Oyunculuk açısından belki de en beğendiğim Tolga Karel oldu.
Dizinin eğer tutulması isteniyorsa senarist; Karel’in canlandırdığı intikam dolu Kasım Ağa karakterine epey yüklenmeli.
Malumunuz bol entrika, bol çatışma…izlettiriyor…
Dizinin danışmanı olarak ise yine Fetih 1453’e danışmanlık yapan Prof. Dr. Feridun Emecen ismini gördüm. Bundan sonra hangi tarihi durum olsa Emecen’e danışılacak demek.
Dizi beklentimin ve her anlamda Muhteşem Yüzyıl’ın altında kaldı demem gerekir. Reytinglerde de öyle olacaktır.
Rakamlarla Bir Zamanlar Osmanlı- Kıyam
Dizi için Kocaeli Seka Park arazisinde Avrupa’nın en büyük film platosu yapılmış. Plato 260 dönüm arazi üzerinde 100 dönüm kapalı alana sahip. Platoda marangozhane, demir atölyesi ve boyahane dışında konfeksiyon, deri ve döşeme atölyeleri mevcut. Sabit 17 dahili mekan dekoru, Osmanlı sokakları, Galata Meydanı, Ayvansaray dahil olmak üzere dış mekanlar,15 at kapasiteli bir at çiftliği ve bir manej yapılmış.
Ayrıca kurgu için de 2 adet kurgu seti olan kurgu odası düşünülmüş.
400 m2lik bir kostüm atölyesinde 5 kişilik tasarım ekibinin başında olduğu 10 terzi, 1 nakış ustası, 1 deri ustası; sanat yönetmenine bağlı olarak ise 3 marangoz, 2 demir ustası, 3 boya ustası, 3 prop ve aksesuar ustası bulunuyor.

12 Mart 2012 Pazartesi

Ünlü havası ödünç almak

Modern pazarlamanın kurucusu, dünyaca ünlü pazarlama dahisi Philip Kotler,
‘Şirketler, kendi adlarını parlatmak için ünlülerin havalarını ödünç almaya başladılar.’ demişti.
Dünyada ve özellikle de ülkemizde reklamlar için bir numaralı kaçış planı ünlü havası ödünç almak.
Halbuki asıl önemli olan; ünlüyü ve bütünleştirmeye çalıştığınız markayı doğru konumlandırabilmek.
Yani, bir ünlü bulduk reklam tamamdır düşüncesi en büyük yanılgı…
Maalesef ki bizde ünlüler reklamlarda çoğu zaman doğru konumlandırılmıyorlar.
En son örnek ise Ata Demirer ve Avea reklamları.
Peki Ata Demirer ile Avea reklamları neden olmamış?
Öncelikle her operatörde bir komedyen var biz de Ata Demirer’i kullanalım bakış açısından.
Ve de en önemlisi Ata Demirer çok dağılmış yani birden fazla karakter canlandırıyor, daha biriyle izleyici alışamadan, daha birini tanıyamadan iki reklam kuşağında aynı anda birden fazla Ata Demirer görüyoruz.
Derim ki keşke tek karakter üzerine eğilinseydi ve sadece onun üzerine hikayeler yaratılsaydı. Çok dağılmış ve hiçbirine konsantre olamadığımız karakterler karmaşası çıkmış.
Maalesef ünlü havası yeterli olmamış.
Sadelikteki derinlik ve görkem


Nuri Bilge Ceylan benim çektiğim diziyi kimse izlemez demiş;
“Ahlaki açıdan dizi film çekilmesinde sorun görmüyorum. Birçok film yönetmeni dizi de yapmıştır. Ancak benim çekebileceğim diziyi bir kere kimse izlemez. Demek ki çok para kaybederim. Türkiye’de bir haftada 90 dakikalık dizi bölümü çekilirken, ben o bölümü bir yılda çekerim. Dolayısıyla bu görev bana göre değil.’
Nuri Bilge Ceylan’dan bunu duyunca ah keşke böyle bir açıklama yapmasaydı dedim.
Çünkü onun sanatını eleştiren ve anlamadığından dem vuranlar! bunu koz olarak kullanırlar.
Televizyonun haşin, vahşi dünyası zaten Ceylan gibi bir sanatçıya uygun değil.
Zaten hızlı üretim tüketim alanı televizyonda yeri yok, mevzu bahis bile etmeseydi keşke sevgili Ceylan.
Minimalist sinemayı bilmeyenler ya da sevmeyenler demek gerekir belki; eleştirir ya -of bu ne aynı planda kaldık, hiç kamera hareketi yok…Bu ne şimdi, eee burada ne vardı sanki, sıkıldım- gibi gibi…
Yüksek lisansta ‘Minimalist Sinema’ üzerine bir araştırma çalışmam olmuştu.
Halbuki minimalist sinema o kadar derin ki hem teknik hem fikri olarak kavramak gerek…
Ya da tarz meselesi deyip ben çekiliyorum, anlatılacak bir şey de değil gibi.
Şu kadar söyleyeyim Ceylan’ın tarzı da işte öyle; sadelikteki derinlik ve görkem.
Less is more- Az, daha çoktur!

Behzat Ç. Türk aile yapısına dinamit koyuyormuş




TBMM Genel Kurulunda kadına şiddet yasası ele alınırken konuşan MHP Tekirdağ milletvekili Bülent Belen “Behzat Ç. adlı diziyle Türk ailesinin temeline dinamit konuluyor. Bu dizide biri savcı ile diğeri emniyet görevlisi evlenmeden, nikahsız birlikte yaşıyorlar. Emniyet görevlisi rolü gereğe savcı rolündeki bayana çok sert davranıyor. Bununla ilgili bir girişiminiz oldu mu?” sorusunu yöneltti.
Bakan Şahin, bu soruyu yanıtlarken, ”Kadını ikincil hale getiren ve şiddeti özendirici dizilerden bir anne olarak ben de rahatsızım. Toplum hem şikayet ediyor hem izliyor” dedi. Bu konuda toplumsal bilinci yükseltici çalışmalar yapılması gerektiğini belirten Şahin, ”Ya da şikayet mekanizmasını güçlendirmek gerekiyor. Sivil inisiyatif güçlendirilirse bu tarz dizilerin yayından kaldırılmasına yönelik bir baskı mekanizması kurulabilir. Bu alanlarda daha toplumsal duyarlılığı artıracak çalışmaların güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi.
Öncelikle gerçekten de bu haber sonrası korku izleyicisi konusunda endişelerimin artmaya devam ettiğini söyleyeyim.
Bu bir dizi, yani kurmaca, gerçek değil. Zaten her dizinin başında da bu dizideki karakterler tamamen kurmacadır şeklinde genelde belirtilir. Kadının ikincil plana atılması, şiddet uygulanması söz konusu değil dizide…Savcı ve Behzat Ç. arasındaki çatışmada zaten savcı, hakkını savunan, düşündüğünü söylemekten sakınmayan güçlü bir kadın karakter olarak karşımızda.
Behzat Ç. ile arasındaki çatışma ise fikri bir çatışma oluyor genelde. Bunları açıklamak bile bence gereksiz…
Ayrıca bütün bunların tersi de olabilir çünkü bu bir dizi, yani kurmaca.
Yeşilay Genel Başkanı Av. Muharrem Balcı da Behzat Ç.’yi sert bir şekilde eleştirmişti.
Ve cevaben yazdığım Behzat Ç. bir anti-kahramandır yazımdan aynen tekrar aktarma zamanı:
Behzat Ç. bir kahraman değil anti-kahramandır. Anti-kahraman ise, amaçları ve kişiliği alışılan kahramanların tam zıttı olan başkarakterdir.
Olumsuz özellikleri mevcuttur yani. Kahramanlar gibi görevlerini başarıyla yaparlar ama izledikleri yol farklıdır. Örnek olma, rol model misyonları yoktur, katharsis yaşatmayabilir.
Senarist Emrah Serbes, Behzat Ç’yi şöyle tanımlıyor;
‘İşini, sadece işini iyi yapmak isteyen biri olarak.
Fantastik diyemeyiz belki ama bazı özellikleriyle insanın olmak isteyebileceği biri olabilir. Behzat Ç.’ye özenilebilir, keşke ben de böyle arıza olsam, kimseyi takmasam denilebilir. Bir ahlak tanımı getirdiğini zannetmiyorum, bir vicdan tanımı getirebilir belki. Zulme sessiz kalmanın da zulme ortak olmak anlamına geldiğini hatırlatabilir insanlara. Yoksa işini iyi yapmak mühim değil, o işi kimin için yaptığın mühim.’
Yani anti-kahraman bir ahlak tanımı getirmez.
Bence kurmacaları bırakıp gerçek hayatta olan sorunlara eğilmeli. Örneğin mecliste en son bir tartışma oldu, neden siyasiler konuşarak değil de hem fiziksel hem sözsel şiddet uyguluyorlar birbirlerine. Bunu konuşmalı, kurmacaları bırakıp gerçek sorunlara gerçek çözümler bulmalı.
Şiddeti önce içimizden atmalı.
The media are the mirros yani medya toplumun aynasıdır sözüne inanırım.
Bir uyarlama dizimiz daha oldu
Dün Show TV’de Nahit Sırrı Örik’in eserinden uyarlanan ‘Eve Düşen Yıldırım’ dizisi başladı ve yeni bir uyarlamamız oldu.
Dizi genel anlamda başarılı bir uyarlama olmuş, castı da başarılı buldum. Kadroda Gizem Karaca, Murat Han, Mehmet Minciözlü, Şencan Güleryüz, Ergun Uçucu, Suzan Aksoy ve Seda Akman bulunuyor.
Hatırlarsanız dizi için yıldırım gibi düşen tanımına yakışır bir başrol bulmak için epey uğraştı Medyapım ve gerçekten de doğru seçimi yapmışlar.
Eve Düşen Yıldırım Muazzez rolünde Miss Turkey 2. güzeli Gizem Karaca başarılı olmuş. Oyunculuk dersleri almış epey ve ben geliyorum diyordu açıkça.
Karaca, Muhteşem Yüzyıl”ın ilk dört bölümünde de rol almıştı. Sultan Süleyman’ın Hürrem’e verdiği yüzüğü çalan ve saraydan atılan cariye rolündeydi. Armağan Çağlayan’ın açıklamasına göre sette beklemekten sıkılmış ve seti bırakıp gitmiş. Çağlayan diyor ki eee star işte yapar. Çekip gitme özgürü insanları sevdiğimi de belirteyim.
Peki dizinin yıldızı kimdi derseniz o isim bence Seda Akman kesinlikle…
Her hikaye bir problemle başlar ve bu problem çözülür.
Dizi tutar mı, kesin…çünkü çatışma ve merak öğesi yüksek bir hikaye, castı ve diğer öğeleri de doğru olunca tutmaması için neden yok.
Yalan Dünya ile neden bu kadar uğraşılıyor?
Yalan Dünya kesinlikle başarılı bir iş, ancak gelin görün ki bir iş başarılı olmasın hemen aşağı çekilmeye çalışılıyor.
Son zamanlarda dizi ile o kadar çok olumsuz haber yapmak için çaba gösteriliyor ki, örneğin önce dizinin en sevileni Orçun karakteri ayrılıyor diye yanlış bir twitter haberi yapıldı.
Ardından da Orçun aslında şu yabancı filmde şu karakterin aynısı, Orçun çakma çıktı haberleri…
Sonra Zeki Demirkubuz ismi dizide kullanılarak acaba filminin reklamı mı yapılıyor hazır filmin oyuncusu da dizide gibi yaklaşımlar oldu.
Nihal Yalçın zaten filmde diziden önce oynamıştı ve eminim ki Zeki Demirkubuz oyuncusunun popülerleşmesinden rahatsız olmuştur. Sormak istiyorum acaba bugüne kadar Demirkubuz’un sanatının ne zaman televizyonda reklamı yapıldı ki şimdi yapılsın, kaldı ki buna asla müsaade etmez kişiliği ve sanatı. Gülse Birsel de böyle bir reklama izin vermez.
Dizi, Cihangir’i anlatıyor, Demirkubuz orada yaşıyor, Ufuk Bayraktar’ı bir kafede keşfetti ve Gülse Birsel de doğal hayatın bir yansıması olarak bunu ironisiyle kullandı. Bu kadar basit.
Özetle komplo teorileri üretilmeye neden bu kadar bayılınıyor anlamıyorum.

Okan Bayülgen ne kadar susturulacak?

Yeni Bir Hayat mı?
Star TV’de Ebru Akel’in sunumuyla Yeni Bir Hayat adlı bir yarışma başlıyor yakında.
14 yarışmacı 3 ay boyunca diyetisyen ve eğitmenlerin denetiminde kilo vermeye çalışacak. Yani bir zamanların olay yaratanı BBG Evi’nin konsepti farklı olanı.
Daha önce de ATV’de 2005’te ‘Şimdi Zayıflamak İstiyorum’ adıyla denenmişti aynı format. Danışman olarak da Ender Saraç ve Haluk Saçaklı yer almıştı.
Karatay Diyeti kitabıyla en çok okunanlarda yer alan Prof. Dr. Canan Karatay, Kenan Erçetingöz’le 60 Dakika programının konuğuydu.
Erçetingöz, yeni program hakkında ne düşündüğünü sorunca; Karatay epey sinirlendi ve reyting uğruna böyle bir şeyin olmasına karşı olduğunu belirtti.
‘Zayıflama metabolizmanın yavaş yavaş değişmesiyle olur, yavaş yavaş değişip yerleşik kalmasıyla olur ama bunu bu şekilde yarışma haline sokmak doğru değil’ dedi.
Eminim ki alanında uzman isimler yarışmada görev alacak ama umarım yarışmanın sonrasında da yarışmacıların sağlık takibini üstlenecektir yapım şirketi ya da kanal.
Yani o 3 ay ile sınırlı kalmamalı ya da sen kilo veremedin deyip eleme olmamalı, olsa da elenenin takibi devam etmeli, maksat hayata bakış açısını değiştirmekse.
* * *
Okan Bayülgen ne kadar susturulacak?
Bugün Okan Bayülgen’in cezası belli olacak dememeli ceza yerine
Okan Bayülgen ne kadar süre ile susturulacak demeli, bugün belli oluyor…
Muhabbet Kralı’nda sarf edilen sözler RTÜK için sorun teşkil etmiş, peki neden Bayülgen’in sunduğu diğer programlara müdahele edebiliyor RTÜK…demiştim.
Bunu sağlayan RTÜK Kanunu’nda ‘……programın yapımcısı veya varsa sunucusu, yayının durdurulduğu süre zarfında, aynı veya farklı medya hizmet sağlayıcı kuruluşta hiçbir ad altında başka bir program yapamaz veya sunamaz.’ şeklinde biten bir madde.
Böyle bir madde bulunuyor da peki neden bu madde daha önce uygulanmadı hiç kimseye, ya da neden kimsenin bu denli ekrandan uzaklaştırılması düşünülmedi şimdiye kadar?

Sarf edilen sözlerin yasak gerektirmediğini geçtim…
Ekranda üstelik de gecenin bir saatinde sarf edilmiş sözler ki bu sözlere yabancı dizilerde her dakika şahit oluyoruz, sabah saatlerinde yayınlanan cinayet çözen bir realty show var, oradaki olumsuz davranışların, sözlerin ve kjlerin farkında mı RTÜK? Bariz bir cinayet nasıl işleniri görüyoruz….
Üstelik herkesin izleyebileceği, çocukların maruz kalabileceği bir saatte…
Ya da şiddeti normalleştiren komedi dizilerinin farkında mı RTÜK?
Ya da ekranlarda yapılan, reklam filmlerinde yapılan çocuk istismarları için neler yapılmakta?
Saymakla bitmez sorunlar…
Pekin bütün bunlar dururken neden Bayülgen?
Eeee işte doğrucu olmak, duyarlı olmak, umutsuz ve mutsuz olmak böyle zor oluyor işte…

6 Mart 2012 Salı

Umur Turagay da dizisinde yer aldı


Suskunlar ile ilgili yazımda; Ünlü reklam- klip yönetmeni Umur Turagay için dizi yönetmenliği için daha önce nerelerdeymiş, neden hiç denememiş demiştim.
O da tıpkı en son Mahsun Kırmızıgül’ün Hayat Devam Ediyor’da kısacık göründüğü gibi yönettiği dizide rol aldı hatta diyaloğu da vardı.
Gözden kaçan bu detayı hatırlatayım tekrar. Turagay Zeki Sinan karakterini sorgulayan polis rolündeydi ve çok başarılıydı. İzleyin hak vereceksiniz.
http://t24.com.tr/yazi/kadinin-kadina-zulmu/4767

Kadının kadına zulmü

Sen yeter ki tüket formatlı yarışmalarımızdan Bugün Ne Giysem’in jüri üyelerinden Ivana Sert programda oğluna nasıl ve ne zaman kız seçeceğini açıkladı,
Cümleye bakınız:
‘Oğlum Ateş’e 16 yaşına kadar izin yok. Ama sonrasında ben defile yapacağım seçsin beğensin alsın diye’
Bunu duyar duymaz içim içimi kemirdi, affedersiniz acaba pazardan elma, portakal mı seçiyorsunuz?
Ben feci şekilde mesela hala kullanılan kız almak, kız istemek tamlamasına da karşıyımdır, takıntılıyımdır.
Bu nasıl bir bakış açısıdır, sene 2012. Kanuni’ye annesi haremden cariye seçerken sene 1500’lerde
Ara dönemde de hamamda annelerin kız seçmesi olayı varmış hiç girmeyeyim.
Kadın bir bireydir, alınacak bir mal değildir.
En önemlisi de kadını salt fiziğiyle değerlendiren bakış açısı, nerede kaldı ruh, insani değerler!..
Tam da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne yaklaşıyoruz ve görüyoruz ki;
Kadınlara en büyük manevi zulmü yine kadınlar yapıyor işte…
Dizi dünyasında mücadele
Medya Takip Ajansı Interpress’in araştırmasına göre şubat ayında yazılı basında çıkan yerli diziler hakkındaki haberlerde en çok ATV ve TRT’nin yayınladığı dizilerin yer aldığı belirtildi.
ATV ve TRT’nin 14, Star TV 13, Kanal D’nin 10 dizisi hakkında haberler çıkarken, Fox TV’nin 9 dizi ile Show’un ise 8 dizisiyle gündeme geldiği ortaya çıktı. Bu aslında bir değişimin de habercisi. Bir zamanlar dizi ATV’de izlenir sloganı da hafiften geri geliyor gibi.
Özellikle de Son ve Uçurum bu duruma ivme kazandırdı. Çünkü ATV yakın zaman önce en çok yapım kaldıran kanaldı. Makus talihi düzelmeye başladı.
Show TV Suskunlar ile büyük başarıya imza attı. 12 Martta ise Eve Düşen Yıldırım geliyor. Ustura Kemal dizisi de beklediklerimden.
Star TV ise Muhteşem Yüzyıl’ı alarak 2012’nin transferini yaptı. Behzat Ç. de prestij açısından önemli kanal için ama Star TV’nin dizi izleyicisini oturtmak için zamana ihtiyacı var.
Kanal D, bu sezon Yalan Dünya seçimi ile çok başarılı ancak dramalarda bir tazeliğe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Bu sezon kanalların hepsinin çok başarılı diziler yayınladığını görüyorum.
Hatta dizi kalitesi konusunda, epeydir görülmeyen bir şekilde kanallar arasında başa baş bir mücadele söz konusu.
Yani bu sezon bence dizi rekabetinin had safhada gideceği bir sezon.
Umur Turagay da dizisinde yer aldı
Suskunlar ile ilgili yazımda; Ünlü reklam- klip yönetmeni Umur Turagay için dizi yönetmenliği için daha önce nerelerdeymiş, neden hiç denememiş demiştim.
O da tıpkı en son Mahsun Kırmızıgül’ün Hayat Devam Ediyor’da kısacık göründüğü gibi yönettiği dizide rol aldı hatta diyaloğu da vardı.
Gözden kaçan bu detayı hatırlatayım tekrar. Turagay Zeki Sinan karakterini sorgulayan polis rolündeydi ve çok başarılıydı. İzleyin hak vereceksiniz.
http://t24.com.tr/yazi/kadinin-kadina-zulmu/4767

Okan Bayülgen’e ceza değil susturucu

‘Korku toplumu: Kapalı sistem yaratıklarının dış dünyaya karşı besledikleri korkudur. Yaşama korkusudur.’ (Oğuz Atay)
25 Şubat’ta “Korku izleyicisi yaratmak” başlıklı bir yazı yazmıştım. “Yaşamaktan korkan sadece izleyen izleyiciler olabileceği endişesi taşıyorum”, demiştim.
Biliyordum, tahmin ediyordum bu olacakları RTÜK sinyalleri veriyordu. Cezaların tam da korku toplumu izleyicisi yaratma amacında ilerlediğinin altını çizmiştim.
Derken dün RTÜK’ten Okan Bayülgen’e şimdiye kadar görmediğimiz bir ceza geldi. Ceza ne para cezası ne uyarı cezası ne de belgesel yayınlama cezası… Ki RTÜK’ü haklı bulduğum noktalar zaman zaman olmuştur, RTÜK’ün olması gerektiğini de savunmuşumdur ama bu haliyle değil.
Öncelikle belirteyim dün programında Bayülgen cezayı tam olarak pazartesi öğreneceğiz dedi ve destek olan herkese teşekkür etti…
Şiddetle umuyorum ki bu boyutta değildir durum, aksi halde bunun Bayülgen’e yapılmış kasti bir uygulama olduğunu düşüneceğim.
Çünkü bir sunucuyu ekrandan 2 hafta uzaklaştırmak üstüne üstlük başka yayınlara çıkma yasağı da getirmek ceza değil evet kesinlikle değil, bunun adı susturucu.
Bayülgen, kimsenin önünde ceketini iliklemez, nabza göre şerbet vermez… Bildiğini okur, sözünü sakınmaz…
Muhabbet Kralı’nda sarf edilen sözler RTÜK için sorun teşkil etmiş, peki neden Bayülgen’in sunduğu diğer programlara müdahele edebiliyor RTÜK…
Bir ceza verecekse o programa vermeli.
RTÜK’ün Bayülgen’le şahsi bir hesaplaşması var gibi bir sonuç çıkıyor o halde, bütün bu cezalardan.
Altını çizeyim Okan Bayülgen sunsa da diğer programlar bağımsız, her programın formatı ayrı…
Söz konusu sözcüklerden bir rahatsızlık varsa sadece Muhallebi Kralı olarak değerlendirmeli.
RTÜK’ün bunu görmesi gerek.
Şunu merak ediyorum hani bir deprem felaketi yaşadık hatırlatayım o akşam canlı yayına çıkıp sosyal medya aracılığıyla Bayülgen, kaç kişiye yardımcı oldu, hayat kurtardı.
Peki sonra başka kim vardı; diğer bütün yayıncılar ortada yokken o vardı, toplumsal duyarlılığı gözeterek yayınlar yapmaya devam etti.
Engelliler için yaptığı programlardan, duyma engelliler için ekranda başlattığı uygulamadan haberiniz var mı?
Peki Gamze Akbaş’a destek olarak Türkiye’de çok önemli bir konu olan ilik donörlüğü konusunda uykudan uyandırmadı mı?
Bunlar ve dahası için… Bir ödül verildi mi, takdir edildi mi peki Bayülgen? Tabii ki hayır.
Çünkü ancak cezalandırmayı ve susturmayı biliyoruz.
Neyse ki artık Twitter var…RTÜK’e tepkiler çok fazla.
Dün #RTÜKİNATBUAKŞAMOKANBAYÜLGENİZLİYORUZ hashtagi dünya çapında tt oldu.
Düşünün bu demek oluyor ki destek büyük ve bu demek oluyor ki ülkemizdeki zihniyeti bütün dünya görüyor maalesef.
Bu yazıyı yazdığım esnada yabancılar ne demek olduğunu anlamaya çalışıyordu, öğrendiklerinde dediğim o zihniyeti görecekler.
RTÜK’ü gece sarf edilen sözlerden ziyade, evlilik programlarında, realty programlarda üstü örtülü ya da açık seçik olan ama görülmeyen şiddeti görmeye davet ediyorum.
Haydi çocuklar uykuya yazılarının da çözüm olduğunu mu düşünüyorsunuz.
http://t24.com.tr/yazi/okan-bayulgene-ceza-degil-susturucu/4755