31 Temmuz 2012 Salı

Her iyi oyuncudan iyi sunucu çıkmaz


Dün akşam 39.Altın Kelebek Ödül Töreni’ni Kanal D ekranından izledik.
Gecenin teaserlarında yer alan sunucular Sarp Apak, İrem Sak ve Öner Erkan bizi merakta bırakmışlardı. Teaserlar kesinlikle çok başarılıydı.
Ancak, beklentilerimiz boşa çıktı. Twitter’da da izleyici tepkileri bu yönde.
Her 3’ünün de oyunculuklarına yeteneklerine laf söylersek dilimiz tutulur. Evet fikir çok parlak, ilk bakışta bu 3’lü sunucu olarak çok iyi olabilir gibi geliyor, nitekim açılış şarkıları da çok başarılıydı. Ancak her iyi oyuncudan iyi sunucu çıkmaz gerçeğini gördük. Hani Türkan Şoray sahneye çıkınca titrer ve konuşamaz...
Öner Erkan pasif kaldı, Sarp Apak anlamsız bir enerjiklik ve kontrolsüzlükteydi, İrem Sak, aslında öyle olmadığı halde ciddi durmaya çalışan afacanlar gibiydi.
Geçen sene Altın Kelebek’i Beyaz ile sunan Ayşe Arman kendine haksızlık ediyor, ekrana çıkmayarak. Kesinlikel bu senenin sunucularından çok daha iyiydi.
Her zaman derim Cem Davran bu geceler için en uygun isimdir diye.
Nitekim aksaklıklar da çok fazlaydı. Yani sorun sadece sunumda değildi. En çok da o yüksek masanın taşınması esnasını izleyicinin görmesine üzüldüm.
Gecenin en iyi hareketi 37 yıl önce ilk aldığı Altın Kelebek ile son aldığı Altın Kelebek’i havaya kaldıran Selami Şahin’den geldi.
Merak ettiklerim; Talk-show kategorisi bu sene neden yoktu?
Behzat Ç. Ve Leyla ile Mecnun’un esamesi dahi neden okunmadı?
Tuba Ekinci davet edildi mi?
O kadar isterim ki en azından bizim de ödül alanla ödül verenin sahnenin arkasından beraber gittiği, bir kişinin bir kez ödül verdiği, rejinin hakkını verdiği takır takır giden bir organizasyonumuzun olmasını...

Ankaralı havası ödünç almak


Efendim deniyor ki; Altan Erkekli ile Ankaralı Turgut aynı reklamda nasıl olur?
Bu yorum tamamen yapanın ötekileştirme teşebbüsü olarak kalır.
Bu reklam ünlü kullanımının uzun zamandır gördüğüm en iyi hali, çok zekice, çok iyi planlanmış, düşünülmüş yaratıcı bir fikir. Ünlü konumlandırması da çok doğru.
Altan Erkekli bir oyuncu ve verilen rolü oynama kararını kendisi verir elbet. Reklamda kendisi olarak yer almıyor.
Başta siyasilerin ve RTÜK’ün gerçek ile kurmaca algısını yaratamamışken nasıl bir çözüm bulmalı bilemiyorum.
Ancak kurmaca olduğunun farkına varıp, bu reklamda bir emekli karakteri var ve birçoğumuzla benzer tepkiler veriyor demeli. En azından A101’in hedef kitlesi ve tepkileri düşünülmüş.
En önemlisi artık reklamlarda baktığım en önemli kriter çocuk istismarı ve duygu istismarı var mı? A101 reklamında ise bu yok, sırf bunun için bile bir şey denmez.
Ama daha önce kimse dikkat çekmedi sanırım bildiğiniz üzere Seda Sayan, annesiyle birlikte Şok reklamında oynuyor, ve Ankaralı Turgut ile de aralarında ciddi bir anlaşmazlık var.
Bence bu reklamı yapan reklamcıların aklıllarına Ankaralı Turgut gelmesinin nedeni de budur.

Şebeke


Kanal D’de yeni başlayan yaz programı Şebeke için sadece 2 cümle;.
Sit-com dekorundaki oyuncuların, oyuncu olduğunun bu kadar sırıtması, şaka yapılan kişinin de hiç de doğal gelmemesi fena.
Ömrü en fazla 3 bölüm olur.

Kürtaj ile reytinge nokta atışı


Kürtaj ve sezaryen konusu gündeme inşa edildi. Tartışma programlarında tartışıldı haliyle.
Tartışılır da programlarda bir sonuca varmayacak elbet.
Ancak kürtaj konusu gündeme oturtulunca dizilere de sirayet etti sanmayınız.
Çünkü kürtaj meselesi senaristlerin bir numaralı çatışma yaratma öğelerindendi ve her zaman da öyle kalacak.
Kadın izleyiciyi ki en çok dizi izler kitle de onlar olduğu için, onları ele geçirmek için kadınlığa anneliğe dair bu en hassas durumu dizideki ana kadın karaktere yaşatıp kadın izleyicinin de katharsis yaşaması sağlanıyor.
Yani özetle tutması istenen bir diziye senaristin mutlak surette koyduğu, reytinge nokta atışı yaptığı süregelen bir koddur kürtaj.

Hard değil soft-talk var bizde


Ahmet Hakan röportajında hani bir türlü ülkede çatır çatır konuşamıyor siyasetçiler demişti, hard-talk olmuyor olmaz da demişti.
Aynen geçen akşam yine öyle bir akşam yayını yaşandı, ultra klasik, ultra temkinli.
Başbakan kendi onayladığı gazetecilerle sakin, planlı akan bir soft-talk yaptı.
Kürtaj konusunda görüşlerimi ‘Vajinanız konuşsa ne derdi?’ yazımda belirtmiştim. Ancak Başbakan’ın yayında sezaryen ile söylediği sözlerin altı çizilmeli. Başbakan’ın söylediğine göre aslında sezaryenin gerekli olmadığı durumlarda özel hastaneler ve doktorlar hastayı ve yakınlarını teslim alıyormuş. Yani anladığım normal doğum da yapabilecek bir kadını sezaryene ikna ediyorlar.
Ve özel hastanelerde sezaryen oranı %90, devlet hastanelerinde ise %50 imiş.
Başbakan özel hastaneler keyfi sezaryen yapıyor sonucunu çıkarıyor, asıl bu konuda bir denetim şart.

İşler Güçler yolunda gider


Star TV’de haziran ayı içinde İşler Güçler adlı bir dizi başlayacak.
Sloganı: “Modern Muzip Yalanlar
Bu dizinin ekibini duyar duymaz bu dizi tamamdır dedim. Çünkü yazarı ve yönetmeni Selçuk Aydemir.
Aydemir, Türk televizyonlarındaki en iyi sit-com diye nitelendirdiğim Üsküdar’a Giderken’in ve sinemamızda son yılların en iyi komedilerinden olan Çalgı- Çengi’nin de senaristi ve yönetmeniydi.
Üsküdar’a Giderken yayından kaldırılmasına en üzüldüğüm projelerdendir.
Ama yine de Kanal D bu projeye tüm desteğini vermiştir.
Neden kaldırıldı ki diyerek haksızlık etmemeli, deneysel bir işe şans verilmişti.
İşler Güçler’in castında Selçuk Aydemir’in diğer projelerinde de yer alan oyuncuları Ahmet Kural, Murat Cemcir ve Sadi Celil Cengiz bulunuyor.
Her üçü de Üsküdar’a Giderken’de nasıl komedi yapılır dersi veriyorlardı.
Sadi Celil Cengiz’i Leyla ile Mecnun’da da izliyoruz.
Murat Cemcir, Ahmet Kural Çalgı Çengi’de zaten harikalar.
Cemcir, en son Zeki Demirkubuz’un Yer altı filminde rol almıştı ve ben de bundan sonraki Demirkubuz filmi için güçlü bir aday olur, olmalı diye yazmıştım.
Ahmet Kural ile yine oyunculuk üzerine bir proje için küçük bir röportaj yapmıştım. Kural hem dram hem komedi de oynayabilecek çok yönlü bir oyuncu, aslında tam jön havası var. Ancak komedide de aynı başarıyı gösteriyor. Yakışıklıdan komik olmaz tezini çürütüyor Ahmet Kural.
İşler Güçler’in tanıtımı çok eğlenceli, daha tanıtımında yer alan sözlerden, çekimlerden izleyiciyi iyi bir komedi bekliyor, Üsküdar’a Giderken’de olduğu gibi yine kurgu, çekim v.b. açısından deneysellik katacağı kesin Selçuk Aydemir’in, biraz da fantastik sos olacak gibi görünüyor.

Görmeyi öğren, yalnız bakmak yetmez


Epeydir ‘Canımın İçi’ dizisini yazmak istiyordum ama fırsat olmadı bir türlü, gündem öne geçti.
Yeni kimliğini oluşturma oturtma çabasındaki Star TV’de televizyon dünyasına örnek olacak hareketler görüyoruz.
Örneğin en son diğer kanallara da örnek olması umuduyla ‘Sonunda Birileri Harekete Geçti’ başlığı altında, Star’da yeni başlayacak, 45 dakikalık ilk yerli drama 'Çıplak Gerçek'ten bahsetmiştim.
Ve Canımın İçi dizisi de Çıplak Gerçek ile birlikte hatta yine Star’daki Acayip Hikayeler’i de katayım, bu diziler artık dizi anlayışımızda dönüşüm yaratacak cesur hamleler.
Hem sektöre hem set çalışanlarının isyanına çözüm olacak türden cesur hamleler. Söz söylemek kolay da hatta eylem yapmak bakmak da kolay da, işte icraata dökmek zor yani bakmak yetmiyor, görüyor gibi yapmak olmuyor; görmeli.
Canımın içi çocukluğumda kaçırmadan takip ettiğim Cosby Ailesi’nin uyarlaması.
Show Tv’deki Deli Saraylı dizisinin kaldırılması ile Perran Kutman sektöre epey kırılmıştı. Ancak Canımın İçi ile dönüşü çok güzel oldu.
İtiraf edeyim acaba Bill Cosby karakterini kadın olarak uyarladığımızda nasıl olur diye bir tereddüt etmiştim. Dizide cast çok başarılı, çocuk oyuncular da, senaryo tam dozunda ilerliyor.
Bir dönem  büyük bir tutkuyla takip ettiğimiz Evimiz Hollywood’da dizisi vardı.
Keşke birileri de şöyle bu kıvamda, bir de günlük gençlik dizisi çekse, benden önermesi.
Oyun, Brecht’in “Schweyk İkinci Dünya Savaşı’nda”sını, “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi”ni ve “Üç Kuruşluk Opera”sını derlemiş.
Ama en çok bahsetmek istediğim oyuncuya geliyorum; Perran Kutman’ın kocasını oynayan Levent Öktem.
Levent Öktem’i tiyatro sahnesinde izledim ve hayranlığımı anlatamam. Oyunun adı Rahat Yaşamaya Övgü, Tiyatro Pera tarafından sahneleniyordu.
Afife Jale ödüllü oyunun yönetmeni Nesrin Kazankaya oyunu şöyle anlatmış;
(Nesrin Kazankaya ise en son Türkan dizisinde Türkan’ın annesi rolündeydi.)
‘Tiyatro Pera’da sahnelenen her oyun, söylenmesi gerekli “söz”ün önderliğinde yeni bir estetik arayışını da birlikte getirir. Savaş, faşizm ve çarpık ahlak dayatması temaları çerçevesinde Brecht’in oyunlarından ve “Faşizm Üzerine Yazılar”ından yaptığım bir seçki, bu kez bizi kabare dünyasının ışıltılı estetiği ile buluşturdu. Müzikli, danslı, eğlenceli kabare görüntüsünün ışıltıları, vahşi kapitalist sistemin göz boyayan görünümü gibi.
Müzik, Tiyatro Pera’nın her oyununda çok önemli bir rol üstlenir. Bu kez
bir orkestra ile çıkıyoruz izleyicimizin karşısına. Müzikteki uzmanlık alanlarını, yaratıcılıkları ve uzun süreli emekleriyle tiyatro sanatıyla buluşturan, başta Ezgi Kasapoğlu olmak üzere tüm müzisyen dostlarım, tiyatromuzun varoluşunu güçlendirmekte.
Aydınlık bir dünyada, geleceği karartmadan, bedelini kimselere ödetmeyeceğimiz “rahat bir yaşam” hepimizin özlemi.’
Levent Öktem de yine Afife Jale en iyi erkek oyuncu ödülünü almıştı bu oyunla.
Oyundaki herkes o kadar şaşırtıcı derecede yetenekli ki.
Sahne ise diğer tiyatro sahnelerinden o kadar farklı ki.
Anlatılmaz yaşanır türden.
Oyun devam ediyor mu bilmiyorum ama mutlaka Tiyatro Pera’yı takiplemenizi tavsiye ediyorum.
Levent Öktem’i televizyonda görmekten o kadar mutlu oldum ki...
Bir de üstelik Perran Kutman ile birlikte.

Arturo Ui son şarkısı:
            Bu kirli, bu kanlı tarihi yazanlar / Hırsızlar, katiller ve kalpazanlar / Bu kirli bu kanlı tarihi yazanlar / Hırsızlar, katiller, kalpazanlar.
            Aramızdan çıktı bu kanlı kasap / Onu biz besledik bu nasıl hesap?
            Aç gözünü dostum / Bu böyle gitmez / Görmeyi öğren / Yalnız bakmak yetmez.

‘Reytingin böylesini istemem’


Acun Ilıcalı’nın; Survivor’ın yarışmacılarından Nihat Altınkaya’ya, Türkiye’de annesinin beyin kanaması geçirdiği haberini, kayda alıp yayınlanması son günlerde en çok konuşulan konu televizyon dünyasında.
Ve hemen ardından:
‘Acun Ilıcalı'nın acıdan reyting çıkarması büyük tepkiye sebep oldu’
‘Survivor yarışma programı, bir televizyonculuk skandalına imza attı’
‘Reyting vicdansızlığı’ şeklinde başlıklar atıldı.
Ben diyorum ki bu başlıklara karşılık siz, Türkiye’de reyting rekorları kırmış programlara yıllardır imza atan Acun Ilıcalı’yı hiç anlamamış ve tanımamışsınız.
Acun Ilıcalı ve ekibi tam bir doğru format bulma ve bunu en iyi şekilde uygulama ustası ve ben şimdiye kadar reyting için böyle bir şey yaptıklarını hiç görmedim.
Ilıcalı’yı seversiniz sevmezsiniz bu apayrı bir konu ama fena haksızlık yapılıyor bu konuda. Bir de asıl ilginç olan şu ki; bu Survivor zaten her hafta 1. oluyor.
Survivor yarışması formatı gereği bu acı olayın açıklanmasının kayda alınması doğrudur. Ve yapımcının bunu belgelemesi de gereklidir, söylentilere de mahal vermemek gerekir.
Aksine Acun Ilıcalı, durumu Nihat’a özenle anlatmaya çabalıyor, en az onun kadar üzülüyor ve tüm imkanlarını da seferber ediyor.
Reytingin kod adları; acıdır, gözyaşıdır, dramdır, kavgadır, kargaşadır, entrikadır ama burada yok. Ilıcalı her seferinde keşke şu an hiçbir şeyim olmasaydı da annem, babam yanımda olsaydı diyen biri.
Eski açıklamalarından birini de paylaşayım; (Hatırlarsanız Nihat Doğan ve Pascal Nouma kavgalarından sonra Nouma elenmişti.)
‘Reytingten çok iyi anlıyorum ama reyting için bir şey yapmıyorum, o nedenle Pascal’ı yarışmadan eledim, reytingin böylesini istemem’


PUHAHA


Sosyal alemde puhaha ve hahaha’yı kullanmamak için epey direndim. :) smiley koymak yeterli geliyordu. Sonra baktım ki smiley hafif kalıyor.
Evet gerçekten de bu sözcükleri -artık sözcük diyorum- kullanmak doğru durumlar da tam da yerinde oluyor; genelde gerçekten komik bulduğum ya da umutsuz- ironik durumlarda kullanıyorum artık.
RTÜK Başkanı Davut Dursun, CNN Türk'te yayınlanan Ayşenur Arslan'ın sunduğu "Medya Mahallesi"nde, Behzat Ç. ile Savcı Esra karakterinin evlenmesiyle ilgili olarak, "Bizim, dizilere aile kurun, evlenin diye ne bir tepkimiz var ne de çabamız var. Bunlar evlenmiş Allah mutlu bahtiyar etsin."
Gerçek ile kurmacayı ayırt edemeyen bir RTÜK Başkanı’na ilk tepkim de "puhaha" oldu.

Vajinanız konuşsaydı ne derdi?


Televizyonda tartışma programlarının konusunu tabii ki gündem belirliyor. Bu tartışma konusunu asıl, gündemi belirleyenler var elbette.
Gündem belirleme teorisi (agenda setting theory) vardır. Bernard Cohen’in çalısmalarıyla baslamıştır; Donald L. Shaw ve MaxwellMcCombs ile gelistirilen; ‘Medyanın, kamuya ne düşüneceğini degil, daha çok ne hakkında düşüneceğini’ belirlemesi esasına dayanır.
Maxwell McCombs gündem belirleme teorisini şöyle tanımlamıştır: ‘Gündem belirleme, önemin aktarımı ile ilgilidir; belli bir konu hakkında yandaşveya karşıt kanaatlerin oluşturulması değildir.’
Kitle iletişim araçlarının gerek aktüel, gerekse siyasal konularda toplumun neyi ne
kadar bilmesi gerektigine karar verdigi görüşüne dayanır. Yani gündem belirlenerek dikkat noktalarının yeri değiştirilir. McCombs ve Shaw’a göre konuların haberlerden ve tanıtım kampanyalarından halkın bilincine transfer olduğu kanıtlanabilir.
McQuail ise gündem belirleme süreci oluşumunu söyle sıralamış;
1. Siyasal ya da diğer ilgi gruplarının sahip
oldukları gündem,
2. Haber önemliligi ve algılanan izleyici performansıyla yapılandırılan ve
etkilenen medya gündemi
3. Medya gündeminden etkilendigi tahmin edilen kamu gündemi
Siyasetçinin yaptığı agenda building yani özellikle siyasiler gündem inşa etme ustaları.
Başbakan Erdoğan’ın inşa ettiği son gündem ise kürtaj ve sezaryen konusu.
İşte televizyonda tartışma programları içeriği de bu artık. Yani gündem inşa zinciri böyle böyle gidiyor. Gündemin gündemde kalma süresi ise 4-6 ay arası denebilir.
İzmir’de üniversitede okurken gittiğim bir oyun vardır, belleğimde derin izler bırakan, hayatımda izlediğim en iyi oyunlardan biri.
Oyunun adı: Vajina Monologları.
Oyunda Arzu Yanardağ, Almula Merter, Berna Öztürk ve Güner Özkul'un performansları o kadar başarılıydı ki. O dönemde de nasıl efendim vajina sözcüğü bu kadar aleni kullanır karşı çıkmaları olmuştu.
Hatta hicap duyduracak bir hadise olarak;Kadıköy Kaymakamı Yüksel Peker, adı nedeniyle Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde sahnelenmesini yasaklamıştı.
Eve Ensler'in aynı isimli kitabından uyarlanan bir oyundu Vajina Monologları.
Ensler, 200'den fazla kadınla röportaj yapmış. Bunlar arasında yaşlılar, gençler, evliler, bekarlar, lezbiyenler, seks işçileri, öğretim görevlileri, memurlar, iş kadınları, Afrika, Asya kökenli, Beyaz, Kızılderili, Yahudi ve Müslüman kadınlar var.
Hatta Ensler’in tek kişilik performansı dünya çapında feminist bir eyleme doğru büyüyor, simgesi oluyor.
’V-Day’, yani ‘Vajina, Şiddete Hayır ve Zafer Günü’ kutlanmaya başlanıyor her yıl. (Vajina, Anti-Violence and Victory Day.)
Dünyada 20’den fazla ülkede gerçekleştirilen monologlarda Glenn Close, Jane Fonda, Calista Flockhart, Kate Winslet, Melanie Griffith, Whoopi Goldberg ve Susan Sarandon gibi ünlüler de rol almıştı.
Oyunun metni hem güldürüyor hem acı veriyor hem ders veriyor hem hem hem...
Kadın olmanın ne kadar da zor olduğunu görüyoruz.
Monologlardan birinde Bosna Hersek’te tecavüze uğrayan bir kadın sarsıyor.
Güner Özkul,  izleyicilere haykırarak sormuştu; ‘Aranızda orgazmı yaşamayan kadın var mı? Ben izlerken ses çıkmadı diğer oyunlarda da böyle olmuştur büyük ihtimal  ve şöyle devam ediyor;  ‘Ne güzel demek ki hepimiz mutlu kadınlarız.’
Vajinanız konuşsaydı ne derdi, ne giyerdi, ne renk olurdu gibi vajinayı kişiselleştiren vurucu monologlar yer alıyordu. Hani kadınların bile söylemeye çekindiği türden bir sözcük vajina.
Vajina Monologları oyunu bunun da aşılmasını, kadının kendi bedenine yabancı olmaması gerektiği düşüncesini de sağlıyordu. Ve bu beden üzerindeki tek tasarruf hakkının kadının kendinde olduğunu, olması gerektiğinin.
Walter Lippmann “Bildiğimiz her şeye, sanki gerçek çevrenin kendisiymişgibi davrandığımızı ve başımızdan geçmemişbir olay hakkında sahip olabileceğimiz tek
duygunun, söz konusu olayın zihnimizdeki imajının yarattığı duygu olduğunu” söylemiştir.
O şunu dedi bu bunu düşünüyor; tartışma programlarında da ne dendiğinin bir önemi kalmıyor.
Asıl sorulması gereken;
Vajinanız konuşsaydı ne derdi?!..
(Bunun cevabını kadınlar biliyor, onlardan öte de kimseye söz düşmüyor, düşmemeli.)
***
Küçükkken babası tarafından tecavüze uğramış Eve Ensler’den;
'Çok uzun bir süre, bir ben vardım bir de bedenim.'
Ben hikayelerden, isteklerden, mücadelelerden, geleceğe dair tutkulardan oluşuyordum. Ben şiddetli geçmişimin bir sonucu olmamak için uğraşıyordum ama zaten ben ve bedenim arasında oluşmuş olan ayrışma bir hayli belirgin bir sonuçtu zaten. Ben her zaman başka bir şey olmaya çalışıyordum, başka biri. Ben sadece çabalamayla var olabiliyordum. Bedenimse çoğu zaman yoluma çıkıyordu. Ben havada yüzen bir kafaydım. Yıllarca, gerçekten sadece şapka giydim. Bu kafamı bağlı tutmanın bir yoluydu. Kendimi konumlandırmanın bir yolu. Eğer şapkamı çıkarırsam artık burada olmayacağımdan korkuyordum. Aslında bir keresinde bir terapist bana dedi ki,
"Eve, iki yıldır buraya geliyorsun ve doğrusunu söylemek gerekirse, bana hiçbir bedenin var gibi gelmedi."
Tüm bu zaman şehirde yaşıyordum, çünkü, doğrusu, ağaçlardan korkuyordum.Hiç çocuğum olmadı çünkü kafalar doğuramaz. Bebekler aslında ağzınızdan çıkıvermezler. Bedenim için bir nirengi noktası olmadığından diğer kadınlara bedenleri hakkında sormaya başladım -özellikle vajinaları hakkında, çünkü vajinaların bir şekilde önemli olduğunu düşünüyordum. Bu beni 'Vajina Monologları'nı yazmaya götürdü ki bu da beni takıntılı ve sürekli bir şekilde gittiğim her yerde vajinalar hakkında konuşmaya götürdü...........
.....Yeni ve ilerici kitabında,"Yeni Benlik, Yeni Dünya" yazar Philip Shepherd diyordu ki;
 "Eğer bedeninizde ayrılmışsanız, dünyanın bedeninden (bütünlüğünden) de ayrılmışsınızdır, ki bu sonra sizden farklı ya da sizden ayrı olarak ortaya çıkar, bütün olarak ortaya çıkacağına.’’

Hüzün ve neşe harmanı Sultan


Kanal D artık dizilerde aslında dramalarda bir revizyona gitmeliydi. Beklenen dizi dün geldi. Sultan başladı.
Şive yanlışları ve göze sokmalarını tamamen bir kenara bırakıyorum zamanla düzelir.
Ben Sultan’ı sevdim, bütün karakterleri de…
Castta Nurgül Yeşilçay, Şahin Irmak, Settar Tanrıöğen, Seray Gözler ve Nur Sürer gibi harika isimler bulunuyor. Şahin Irmak, Entelköy Efeköy’e Karşı’da resmen oyunculuk resitali yapmıştı.
Nurgül Yeşilçay ile geçen sene Aşk ve Ceza dizisinin setinde tanışmıştım. Bir proje kapsamında Sinema ve Tiyatro oyunculuğu üzerine kısa bir çekim yapmıştık, görüşlerini almıştık.
Sultan olarak ise yine güzel yine yetenekli… Irmak ile Yeşilçay iyi bir ikili olmuşlar açıkçası ilk duyduğumda iki ismi yan yana, tereddüt etmiştim.
Babasını canlandıran Settar Tanrıöğen söylenecek söz bırakmıyor oyunculuk konusunda her daim harika, şaşırtıyor.
Diyarbakır’da çekilen dizinin ana ekseni, yıllar önce yaşanan büyük bir aşktan “geriye kalan kırgınlıklar.
İki aile çatışması çok renkli. Gelecek bölümlerde de Sultan’ın hem kendi ailesine hem gelin gittiği aileye restini ve kendi başında ayakta kalma mücadelesini izleyeceğiz.
Alışılagelmiş doğu dizilerinden farklı…
Hüzün ve neşeyi harmanlayan bir dizi olmuş Sultan.

Behzat Ç., bu sevgi varken zaten kesinlikle bitmez


Özenilesi ve süper ütopik Behzat Ç. için yine aynı makamlar gündeme geldi demiştik ve sevenleri artık büyük bir tepki vermenin zamanı geldi dediler ve eyleme geçtiler.
2012 televizyon tahminlerimde Behzat Ç. izleyicisinin en vefalı izleyici olacağını yazmıştım. Ve öyle oldu.
Pazar günü Behzat Ç. hayranları Kızılay'ın en önemli caddelerinden olan Yüksel Caddesi'nde toplandı ve Behzat Ç'ye uzanan eller kırılsın" tezahüratları yaptı.
Bu vefalı izleyicisi ile Behzat Ç. bu sevgi varken de zaten kesinlikle gitmez.
Hayranları müsterih olsun.
Eylemi öncesinde de Facebook’tan takip ediyordum.
Katılıp destek olmak isteyenler buyursun sayfayahttps://www.facebook.com/events/337785302961509/

Orhan Boran…


İlk özel televizyon kanalı İnterstar açılınca Orhan Boran ile Rüstem Batum aynı anda talk-show yapmaya başlamışlardı.
Televizyonlarımızda talk-show türü karmaşasından daha önce de bahsetmiştim.
Okan Bayülgen’in hafta içi yaptığı tür kesinlikle talk-show, Cem Özer döndü, Mesut Yar da çok başarılı.
Ama işin içinde müzik ağır basınca tür karmaşası yaşanıyor.
Orhan Boran ülkemizde talk-show türünün aslını yapandı, hakkını verendi, babasıydı, ustasıydı.
Ruhu şad olsun.

Bir Eurovision daha bitti, dağılalım


Dün herkes Eurovision’u izledi.
İzlemiyorum, dikkate almıyorum yurt dışında kimse dikkate almıyor diyenler de izledi.
Twitter’da güzel paylaşımlar oldu, herkes hislerini paylaştı.
Çoğunluk Can Bonomo’ya güzel dileklerini yazıyordu, destek veriyordu.
Arada tabii ben bu şarkıyı beğenmedim, zaten biliyordum olmayacağını diyenler de çıktı ki, gayet normal.
Azerbaycan başarılıydı rejisinde ve yayının bütününde. Diğer senelerde yapılanlardan farklı bir boyut görmedim ancak o standardın altında da değildi kesinlikle.
Yarışmanın yapıldığı Kristal Bina meğerse sıfırdan 6 ayda inşa edilmiş ve Türkiye’deki firmaların desteğiyle; sonuç çok iyi.
Yarışmada kullanılan yazılım da bir Türk firmasına aitmiş. Farklı bir şey görmedik ama sorunsuzdu.
Geleyim olmayanlara;
Eleme yayınları da dahil olmak üzere Azerbaycan gökdelenleri insertlerinden fenalık geldi. Tamam artık final yayınında görmeyiz her ülkenin kendi videosu olur derken; (yanlış hatırlamıyorsam eskiden böyle her ülkenin şarkısından önce kendine özel videosu oluyordu ve hemen şarkısından önce yayınlanıyordu) yine aynı Azerbaycan gökdelenleri v.b.
Görüntü kalitesi çok üstündü ancak tekrarlar sıktı.
TRT ise her yayının girişinde ses olayını çözemedi.
İki yayında da girişte Bülend Özveren ve Erhan Konuk’un sesleri ana yayın sesiyle kaynadı ve hiç anlaşılmadı.
Hemen TRT1’e tweet attım bu konuyla ilgili, artık pek interaktifiz izleyici anında isteklerini, şikayetlerini iletebiliyor Twitter sayesinde.
Sağ alt köşede EUROVISION değil de EUROVİSİON yazılmasına ise girmeyeyim hiç, düzeltildi sonra.
Yayın öncesi NTV’nin koreografi değil de kareografi yazmasına da.
Artık kj operatörlerine sesleniyorum; en azından hemen tdk.gov.tr’ye bakalım!
Gecenin gonlumu fetheden ismi ise Birleşik Krallık adına yarışan gerçek bir dünya starı  Engelbert Humperdinck idi. Eurovision’a katılarak büyüklüğünü, lütufkarlığını gösterdi.
Rusya ninelerle tam bir açılım yaptı.
Bülend Özveren'den gelecek fix yorum 'e tabii komsu komsuya oy veriyor e tabii' demiştim. Öyle de oldu benzer yorumlar yaptılar Erhan Konuk ile.
Ama iyi bir ikili oldular. Gelecek sene ses sorunu olmamasını umuyorum.
Gecenin kazananı İsveç’ti hepimiz hem fikiriz sanki hak ettikleri konusunda şarkı iyiydi; o zaman tartışmaya da gerek yok.
Genel nabzı yakaladılar demek ki.
Sonuç olarak TRT’nin Can Bonomo tercihi doğruydu. Başarılı da oldu, genç ve dinamikti koreografi de çok farklıydı bütün yarışmacılardan.
Eurovision tarihimize baktığımızda nicelerinden daha başarılı oldu.
Destek olmayacaksak çamur atmayalım, dağılalım haydeeeee

Özenilesi ve Süper Ütopik Behzat Ç.


En çok yazdığım konulardan biri de Behzat Ç.’dir. Dün yine dizi ile ilgili haberler çıktı. 
Aslında farklı bir gelişme yok, aynı sesler aynı makamda.
 
Yakın zamanda Bülent Arınç, "İki kez ceza verdik, dikkatle izliyoruz" demişti. Bunun üzerine de Ahmet Hakan, Behzat Ç. gider arkadaşlar demişti, ben de gitmez diye yazmıştım gerekçeleriyle.
 
Star TV de böyle bir şey olmadığını açıklamıştı.
 
Bu tartışmayı alevlendiren MHP Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen, soru önergesi vermiş. 
 
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'e, dizide polis rolü yapan, dolayısıyla dizide devleti temsil eden karakterlerin, görev esnasında alkol aldığını, evli olmadıkları halde beraber yaşadıklarını ve Türk aile yaşam kurallarına uygun olmayan davranışlar sergilediklerini belirterek, "Bakanlığınız bu dizi hakkında herhangi bir inceleme yapmayı düşünüyor mu?" diye sormuş.
 
Sayın Belen’e belirtelim ki Behzat Ç.’yi everdiler artık, lütfen takip edelim!
 
Ben artık dizilerin kurmaca olduğunu yazmaktan, gerçeklerle uğraşmamız; aslında önemli olanın izleyicide gerçek- kurmaca ayırdını yapabilecek bilinç eğitim düzeyini geliştirme çabası olması gerektiğinin altını çizmekten usandım.
 
Yaaa evet, gerçek hayatta Behzat Ç.’de eleştirdiklerinizin hiçbiri olmuyor değil mi? 
Bırakalım gerçek hayat böyle değil makamını!
 
Asıl Behzat Ç. karakteri; kişiliğiyle, vicdanın sesi olmasıyla gerçek hayat için özenilesi ve süper ütopik kalıyor.
 
Yine Emrah Serbes’in Behzat Ç. tanımını yazmalı; ‘Bir ahlak tanımı getirmiyor ama bir vicdan tanımı getirebilir belki. Zulme sessiz kalmanın da zulme ortak olmak anlamına geldiğini hatırlatıyor insanlara.’
 

RTÜK bir bilmece

 
RTÜK yine büyük bir para cezası vermiş hatta rekor. En son hatırladığım M.U.C.K. dizisindeki danslar erotik bulunarak Show TV’ye 400 bin TL ceza verilmişti.
 
Şimdi ise Kanal D’nin başarılı programı Doktorum, 509 bin 327 TL ceza almış.
 
Canlı yayında doğum yapılmıştı programda.
 
Ceza,  "Radyo ve televizyon yayın hizmetlerinde, çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlakî gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan programlar bunların izleyebileceği zaman dilimlerinde ve koruyucu sembol kullanılmadan yayınlanamaz" hükmünün ihlal edilmiş olması gerekçesiyle veriliyor.
İhlal doğru olsa da ceza ağır bence. 
 
Hep diyorum; RTÜK bir bilmece!

TRT, nerede yanlış yapıyor?


TRT 1,16:9 formatında HD yayına başlamış.
19 Mayıs'ta TRT 1'in logosunu değiştirdiğini fark ettim ve ilk tepkim hemen diğer TRT kanallarına bakmak oldu. Diğer TRT kanallarında logoların aynı kaldığını görünce şaşırdım.
Ancak TRT'nin unuttuğu şu ki logo bir markanın her şeyidir, onu temsil edendir. Bir markanın ise her yerde aynılırlığı olmalıdır.
Bu noktada TRT aynı logoyu diğer kanallarına da uygulamalıdır. (Aslında bu değişim aynı anda hepsine uygulanmalıydı.)

Asabi şef asabi değilmiş aslında


Dün, Eurovısyon'u SKYTürk360'ın şefi Batuhan Piatti doyuruyor! haberlerini görünce yazmak gerekir diye düşündüm.
Önce haberden bahsedeyim, Can Bonomo'nun temsil edeceği 57. Eurovision Şarkı Yarışması'nın mutfağı Batuhan Piatti Zeynioğlu’na emanetmiş.
Peki Piatti’yi biz ilk nasıl tanımıştık; Show TV’deki Master Chef yarışmasındaki agresif hareketlerinden tabii ki de. Bu davranışlar tamamen kurgusal ve reyting harareti içindi.
Her jüri üyesine bir rol biçilmişti. Batuhan Piatti’ye de Hell’s Kitchen Gordon Ramsay olmak düşmüştü. Ancak Piatti’yi Skytürk360’da yayınlanan “Hayat Batuhan’a Güzel” programında kaç kere izledim, o kadar hoş sohbet ve sevecen ki... gerçek yüzünü görmüş oldum.
İşte televizyon programları, formatlar insanı böyle değiştirebiliyor reyting için.

2 yaka meselesi


Hep deniyor ki kadınlar karmaşık varlıklar çözemedik gitti. Erkekler arasında bunun esprisi hep yapılır..
Konuya nereden mi geldim Atv’nin yeni dizisi 2 Yaka 1 İsmail’den. İsmail, iki karısı arasında gidip geliyor ve büyük bir hünerle de yıllardır bu iki ilişkiyi çaktırmadan yürütüyor.
Bir düşünelim bakalım 2 Yaka 1 Çağnur yapsak dizisi olur mu, dersiniz;  aynı şeyi bir kadın yapabilir mi ya da dizilerimizde bunu görsek yadırgamaz mıyız? Asıl gerçek şu ki; hiçbir kadın aynı anda 2 birliktelik götüremez ki dizisi olsun. Sonuç; erkekler daha maharetli ve karışıklar.

Okan Bayülgen’e ayıp değil mi?


Dün şöyle başlıklar atılan haberler okudum. Okan Bayülgen’in yerine O mu geliyor?
Dedim ki Bayülgen, yerini birine mi bırakıyor, acaba kavuğunu mu devrediyor. 
Haber tamamen beklemediğim şekilde çıktı.
Bayülgen de dün programında O’na da başka yer açın, herkesin yeri kendine diyerek bu konuya tepki gösterdi.
Haberde şöyle cümleler geçiyor; Kanal eğer her konuda anlaşırsa genç oyuncu Okan Bayülgen'den kalan boşluğu dolduracak. Star TV’de sunduğu "Eyvah Düşüyorum" isimli yarışma programı her hafta SBT ölçümlerinde ilk 5’te yerini alan Yenenler’e Kanal D’nin cumartesi akşamları talk show sunması için teklif yaptığı öğrenildi.
Eyvah Düşüyorum yarışması, BKM Mutfak oyuncuları konuk olmadan önce çok da iyi gitmiyordu, onların konuk olmasıyla ivme kazandı, öncesinde bu yarışma yakında gider diye düşünüyordum.
Bu başlık ve haberi, Okan Bayülgen’e yapılmış bir ayıptır bence.
Bayülgen televizyonda talk-show türünü yıllardır hakkıyla yapan bir isimdir, ustadır.
Eser Yenenler ile aynı kefede değerlendirmek gaflet.
Programın, daha önce Bayülgen’in program yaptığı cumartesi günü olması düşünülüyor gibi bir cümle yerinde olurdu.
Yani Okan Bayülgen’in yeri derken bunda iyi niyet görmüyorum.
Bayülgen’i kızdırmaya çalışmışlar kesinlikle.

Sonunda birileri harekete geçti


Geçen sene Yerli Dizi Yersiz Uzun eylemleri yapıldı. Bu eylemde o dizilerde oynayan başrol oyuncularını da gördük. Ancak gördük ki yeni sezonda kendilerini yersiz uzun yerli dizilerde görmeye devam ettik. Eylemler lafta kalıyor ya da gösterişte.
En son olan talihsiz ölümün ardından Setlerde Ölmek İstemiyoruz başlıklı bir yazı yazdım.
Ardından Oyuncular Sendikası bir eylem düzenledi. Memet Ali Alabora önderliğinde gerçekten de köklü çözümler geleceğine inancım büyük.
Oyuncuların da eylemler de gösteriş yapmaktan ziyade eylemde bunları gerçekleştirmeleri gerektiğini söylemiştim.
Bu köklü değişimin önemli bir ayağı da kanallar ve yapım şirketleri. Ve Star TV, diğer kanallara da örnek olabilecek bir girişimde bulundu. Sonunda birileri gerçekten eyleme geçti.
45 dakikalık ilk yerli drama 'Çıplak Gerçek'in çekimlerine başlandı. Yönetmenliğini Ümit Ünal'ın yaptığı dizide Yetkin Dikinciler, Derya Alabora, Mustafa Uğurlu, İdil Fırat, Cem Bender ve Erdem Akakçe gibi başarılı isimler bulunuyor. Dizinin önemli özelliklerinden biri de 16 bölümde bitecek olması, hani o bitmek tükenmek bilmeyen sahneyi ne kadar kıvrandırsak da uzatsak, hikayeyi ne kadar döndürsek de gitse, sırlar açığa çıkmasın, aşıklar kavuşamasın, diziden ayrıanlar ölsün düşüncelerinden uzak olacak.
Bu cesur girişiminden ötürü Star’ı ve bütün ekibi kutlamalı. Umarım diğer kanallar da izinden gelir.


Tayfun Güneyer kabul etmiş


Böyle Bir Şey Var mı? programına konuk olan Tayfun Güneyer: "Düşündüğüm hayal ettiğim resmi ekrana yansıtamadım." diyerek Türk'ün Uzayla İmtihanı dizisinin tutturamadığını kabul etmiş.  
Daha ilk bölümüne kekremsi demiştim ama Güneyer’in Memoli’yi de tekrar ekrana sürmesi yanlıştı. Memoli bir efsaneydi ve zihinlerdeki haliyle kalmalıydı, tutmayacağı aşikardı müneccim olmaya gerek yoktu, üstelik de TNT gibi oturmamış bir kanalda tekrarlanması da en büyük dezavantajıydı.
Ancak Güneyer diyor ki ‘Gülse’nin işi Gülse marka olduğu için tuttu’. Cevap veriyorum; Hayır, Gülse Birsel iyi yazdığı, iyi bir gözlemci olduğu için tuttu.
Güneyer devam ediyor: ‘Sosyal medyanın başarısına inanmıyorum. Şimdi özel bir şey yaşıyoruz herkes birbirine sosyal medyayı soruyor. Sosyal medyayı takip etmiyorum.
Televizyonda tek tanrı var o da reyting. Evet Türk’ün Uzayla İmtihanı bitti. Reklam veren ve kanal bitirme kararı aldı. Sosyal medya, AGB bittiği için kral oldu.’
Bence sosyal medyada geniş bir evren var ve reyting denek listesinden daha çeşitli ve fazla. O nedenle sosyal medyanın gücünü, geri bildirimlerini reddedersek baştan kaybetmiş oluruz. 

'Bu gökkuşağına ulaşmayı sürdürün!'


Habertürk TV’de 10 Şubat'ta Alt Üst Muhabbetler'e Cemil ipekçi konuk olmuştu.
İpekçi neler demişti: 'Evlilik artık çok geride kalmış bir kavram. Benimle birlikte olan erkek arkadaşım, yıllar sonra bir bayanla evlendi. Onunla evliyken, benimle de 5 yıl birlikte yaşadı. Bu dönemde ben, erkek arkadaşımın gözünde çok daha kıymetli oldum.'
Programda sarf ettiği bu sözleri RTÜK ele almış, değerlendirmiş ve beni şaşırtan doğru bir karar çıkartmış, umut verici bir gelişme.
Televizyon tarihinde güzel bir örnek olan Simpsonlar'ın Homer's Fobia adlı kült bölümü mutlaka izlenmeli. Oğlu Bart'ın eşcinsel olduğunu düşünen Homer onu alıp, geyik avına çıkarır; çelik fabrikasına götürür. Fabrikada çalışanların hepsi eşcinseldir ve ustabaşı we work hard we play hard der ve fabrika everybody dances now şarkısı eşliğinde bir eşcinsel diskosu olan The Anvil'a dönüşür, bütün çalışanlar dans eder. Homer, Bart'ın gözlerini kapatarak fabrikadan çıkartır. Homer, Bart'a hayatını ne şekilde yaşamak istiyorsa kendisi için sorun olmadığını söyler. Bart, Lisa'dan öğrenir babasının endişelerini, şaşırır.
Efsanevi ödüllü bölüm, 'Bu gökkuşağına ulaşmayı sürdürün!' yazısıyla biter.
Bölüm bize çok önemli kodlar veriyor. Birçok eleştirmenden de olumlu eleştiriler alıyor.
Dizinin jeneriğinde yer alan gökkuşağı, metaforu iyi okunmalı.
Her toplumda gökkuşağına farklı anlamlar yüklenmiş. Birçok toplumda dev bir kapı ya da köprüdür. Bizde de mesela gökkuşağının altından geçince cinsiyet değişir gibi bir safsata vardır.
(Gökkuşağı bayrağı eşcinselliğin simgesi (gay pride flag) O, bir ben de buradayım, canlıyım herkes gibi bayrağı.)
Televizyonda eşcinsellik yazımda bizde hala bir tartışma programında dahi eşcinselliğin konuşulamadığını yazmıştım. Neyse ki Okan Bayülgen var. Eşcinselliği geniş kapsamlı konuşmuştu konuklarıyla.
(Bayülgen, başka bir programda da Melih Gökçek'e; Bizim ne zaman gay belediye başkanımız olacak? sorusunu sormuştu. Gökçek'in cevabına, Ötekileştir-me diyerek yanıt vermiştim.)
O yazımda İngiltere'den bir örnek vermiştim:
BBC’de yayınlanan "EastEnder" da iki erkeğin öpüşmesi, İngiliz muhafazakarları ayağa kaldırmıştı.
İngiliz devlet televizyonu BBC'nin yetkilileri ise eleştiriler üzerine yaptıkları açıklamada, "Biz meseleye heteroseksüel ilişki ile homoseksüel ilişki arasında bir  fark olmadığı görüşü ile yaklaşıyoruz. Ebeveynler bu dizi sayesinde çocuklarına cinsellik hakkında doğru bilgiler verebilirler" demişlerdi.
İfade özgürlüklü günlere...

Bir dizi daha ekrandan veda ediyor


Bir dizi daha ekranlara veda ediyor maalesef. Fox’ta yayınlanan Babam İçin bu Pazar son bölümüyle ekranlara gelecek.
Dizinin senaristi Deniz Akçay dün Twitter’da şöyle açıkladı;
#babamicin son düzlükte izlerken de yazarken aldığım keyfi veren son iki bolumle vedada. Tüm emektarlara selam.
Deniz ile Ege Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü’nde aynı sınıftaydık.
Sadece merhabalaşırdık, yoğun çalışırdı çok, bir ayağı hep İstanbul’daydı, o zamanlarda da yanlış hatırlamıyorsam Ayrılsak da Beraberiz’in senaryo ekibindeydi.
Hatta tv ve sinema aşkı için başka bir bölümü bırakıp tekrar sınava girip bizim bölüme geçtiğini biliyorum.
Deniz’i hep takip ettim; dizi piyasasında izleyiciyi sömürmeden dozunda iyi senaryolar yazar. Birçok başarılı dizide de imzası olmuştur.
Babam İçin dizisini beğeniyordum. 20 Aralık 2011 tarihli 'Babam İçin'den dizi dünyasına yeni bir taktik' başlıklı yazımda hatta şu an her dizinin ve yavaştan programların da kullanmaya başladığı uygulamayı; dizinin başlattığının haberini şöyle vermiştim.
Dizinin geçen gün yayınlanan bir bölümü esnasında diğer dizilere de ilham olacak türden farklı bir uygulama gerçekleştirdiğini gördüm twitterda. #babamicin hashtagi ile dizi yayınında Fox TV’de senkronize altyazı uygulaması yapıldı. Ve sonuç olarak bu yeni uygulamayla artık *Diziler ve sosyal ortam Twitter* senkronize oldu.
Hatta şu an sadece diziler hashtag veriyor Babam İçin dizisi ilki başlatmakla kalmayıp; şimdi de diğer dizilerin bence yapması gereken bir şeyi yaptı. #babamicin etiketiyle yazılanları ekranda gösterdi. Yani yazan kullanıcının adını da; bu daha çok kısmen programlarımızda yapılıyor.
En son örneğin Lig TV, Twitter baş gündemi olan Süperlig şampiyonluğu için #superfinal etketini verdi ve kullanıcı görüşlerini maçtan önce altta verdi.
Bir ara worldwide tt’de 5.liğe bile çıktı.
Artık kanallar neyi nasıl Twitter’a entegre etmeli diye daha çok düşünmeli.
Tabii bir de doğru dizi doğru program doğru hashtag seçimi şart.
Gelelim tekrar Babam İçin’e; Başta Hasan Kaçan’ın dram oynaması konusunda acaba yeni bir Halil Ergün mü oluyor diye tereddüt etmiştim ama Kaçan’ın hem dramda hem komedide çok iyi olduğunu gördüm.
Dizinin castı da güçlüydü. Hem güçlü isimler vardı hem de yeni yeteneklere yeni yüzlere yer verilmişti.
Senaryo da tam dozundaydı hem dram hem komedi, lezzetliydi, kıvamındaydı.
Bazen dizilerin yayından kalkmasını anlamak zor oluyor.

‘Benim için iyi film kriterleri; samimi olması, dürüst olması’



Seyfi Teoman’ın vefatını ilk okuduğumda gözümden yaşlar süzüldü, büyük bir acı hissettim. Sinemaya aşık herkesin hissettiği gibi.
İçimde iyileşeceğine dair hep umut olmuştu…
Sinema tarihinde o kadar çok film izlemişimdir; hiçbir film beni bu kadar etkilememiştir, hiçbir filmde bu kadar ağlamamıştım.
Tatil Kitabı’ndaki Mustafa hissettim kendimi, Mustafa bendim; çocukluğumdan parçalar gördüm ince ince örülmüş bir hikayeyle.
İnsanı olağanca çıplaklığıyla zaaflarıyla anlatan…
Hayatımda hiçbir film beni bu denli boğum boğum etmedi, Mustafa bendim…
Bizim Büyük Çaresizliğimiz ise dostluğun güzelliğini, yine insanı, sevgiyi anlatan nasıl başarılı bir filmdi.
Seyfi Teoman’ı ilk olarak Akbank 4. Kısa Film Festivali’nin düzenlediği ilk filmini çeken yönetmenler panelinde izlemiştim, tanımıştım.
Yüksel Aksu, Selim Evci, Tan Tolga Demirci, Murat Şeker de vardı.
Herkes ilk filmini çekerken yaşadıklarını anlatmıştı.
Tatil Kitabı’nın gönlümde yer edeceğini daha o zaman anlamıştım.
Sinema eğitimi aldım, film eleştirisi yapma tercihinde bulunmadım çünkü sinemayı yapan tarafta olma çabasındayım yıllardır.
Ah ben de şöyle Tatil Kitabı gibi bir film çekebilsem dedim ilk izlediğimden beri.
Örnek aldığım harika bir hikaye anlatıcısıydı Seyfi Teoman, kim bilir daha ne güzel hikayeler anlatacaktı, içim acıyor hem de çok…
‘Benim için iyi film kriterleri; samimi olması, dürüst olması, herhangi bir hesap içermemesi.
Bunu yaptığı sürece onun her türlü teknik defosu, olmamış tarafları gerçekten affedebilir. O samimiyet yakalandığı zaman bir filmde, yaratan kişinin dürüstlüğünü hissettiğiniz anda zaten o film başarılı oluyor.’
Seyfi Teoman

TRT’ye alkışlar


Neden mi? Çünkü Seyfi Teoman’ın vefatından önce de sanata ve sanatçıya değer verip, çok daha önce; bir hafta Tatil Kitabı’nı sonraki hafta da Bizim Büyük Çaresizliğimiz’i yayınlamış olduğu için.
Teoman’ın anısına TRT Bizim Büyük Çaresizliğimiz’i tekrar yayınladı ancak Seyfi Teoman hayattayken televizyonda yayınlamış olmasına alkışlar.
Jeneriği kesip filmi bitirmesi ise sinema salonlarında film biter bitmez pat diye kalkan herkesin suçu, sinemaya değer veriyorsanız o kadar dakika film izliyorsunuz, 2 dakika da jeneriğe, filme emeği geçenlere saygıda bulunalım.
Hala sinemada jenerik izleyen 1-2 kişi görüyorum.
Yani bu sadece TRT’nin değil; film biter bitmez salondan son sürat kaçıp değer vermeyen izleyicinin suçu.