31 Temmuz 2012 Salı

Vajinanız konuşsaydı ne derdi?


Televizyonda tartışma programlarının konusunu tabii ki gündem belirliyor. Bu tartışma konusunu asıl, gündemi belirleyenler var elbette.
Gündem belirleme teorisi (agenda setting theory) vardır. Bernard Cohen’in çalısmalarıyla baslamıştır; Donald L. Shaw ve MaxwellMcCombs ile gelistirilen; ‘Medyanın, kamuya ne düşüneceğini degil, daha çok ne hakkında düşüneceğini’ belirlemesi esasına dayanır.
Maxwell McCombs gündem belirleme teorisini şöyle tanımlamıştır: ‘Gündem belirleme, önemin aktarımı ile ilgilidir; belli bir konu hakkında yandaşveya karşıt kanaatlerin oluşturulması değildir.’
Kitle iletişim araçlarının gerek aktüel, gerekse siyasal konularda toplumun neyi ne
kadar bilmesi gerektigine karar verdigi görüşüne dayanır. Yani gündem belirlenerek dikkat noktalarının yeri değiştirilir. McCombs ve Shaw’a göre konuların haberlerden ve tanıtım kampanyalarından halkın bilincine transfer olduğu kanıtlanabilir.
McQuail ise gündem belirleme süreci oluşumunu söyle sıralamış;
1. Siyasal ya da diğer ilgi gruplarının sahip
oldukları gündem,
2. Haber önemliligi ve algılanan izleyici performansıyla yapılandırılan ve
etkilenen medya gündemi
3. Medya gündeminden etkilendigi tahmin edilen kamu gündemi
Siyasetçinin yaptığı agenda building yani özellikle siyasiler gündem inşa etme ustaları.
Başbakan Erdoğan’ın inşa ettiği son gündem ise kürtaj ve sezaryen konusu.
İşte televizyonda tartışma programları içeriği de bu artık. Yani gündem inşa zinciri böyle böyle gidiyor. Gündemin gündemde kalma süresi ise 4-6 ay arası denebilir.
İzmir’de üniversitede okurken gittiğim bir oyun vardır, belleğimde derin izler bırakan, hayatımda izlediğim en iyi oyunlardan biri.
Oyunun adı: Vajina Monologları.
Oyunda Arzu Yanardağ, Almula Merter, Berna Öztürk ve Güner Özkul'un performansları o kadar başarılıydı ki. O dönemde de nasıl efendim vajina sözcüğü bu kadar aleni kullanır karşı çıkmaları olmuştu.
Hatta hicap duyduracak bir hadise olarak;Kadıköy Kaymakamı Yüksel Peker, adı nedeniyle Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde sahnelenmesini yasaklamıştı.
Eve Ensler'in aynı isimli kitabından uyarlanan bir oyundu Vajina Monologları.
Ensler, 200'den fazla kadınla röportaj yapmış. Bunlar arasında yaşlılar, gençler, evliler, bekarlar, lezbiyenler, seks işçileri, öğretim görevlileri, memurlar, iş kadınları, Afrika, Asya kökenli, Beyaz, Kızılderili, Yahudi ve Müslüman kadınlar var.
Hatta Ensler’in tek kişilik performansı dünya çapında feminist bir eyleme doğru büyüyor, simgesi oluyor.
’V-Day’, yani ‘Vajina, Şiddete Hayır ve Zafer Günü’ kutlanmaya başlanıyor her yıl. (Vajina, Anti-Violence and Victory Day.)
Dünyada 20’den fazla ülkede gerçekleştirilen monologlarda Glenn Close, Jane Fonda, Calista Flockhart, Kate Winslet, Melanie Griffith, Whoopi Goldberg ve Susan Sarandon gibi ünlüler de rol almıştı.
Oyunun metni hem güldürüyor hem acı veriyor hem ders veriyor hem hem hem...
Kadın olmanın ne kadar da zor olduğunu görüyoruz.
Monologlardan birinde Bosna Hersek’te tecavüze uğrayan bir kadın sarsıyor.
Güner Özkul,  izleyicilere haykırarak sormuştu; ‘Aranızda orgazmı yaşamayan kadın var mı? Ben izlerken ses çıkmadı diğer oyunlarda da böyle olmuştur büyük ihtimal  ve şöyle devam ediyor;  ‘Ne güzel demek ki hepimiz mutlu kadınlarız.’
Vajinanız konuşsaydı ne derdi, ne giyerdi, ne renk olurdu gibi vajinayı kişiselleştiren vurucu monologlar yer alıyordu. Hani kadınların bile söylemeye çekindiği türden bir sözcük vajina.
Vajina Monologları oyunu bunun da aşılmasını, kadının kendi bedenine yabancı olmaması gerektiği düşüncesini de sağlıyordu. Ve bu beden üzerindeki tek tasarruf hakkının kadının kendinde olduğunu, olması gerektiğinin.
Walter Lippmann “Bildiğimiz her şeye, sanki gerçek çevrenin kendisiymişgibi davrandığımızı ve başımızdan geçmemişbir olay hakkında sahip olabileceğimiz tek
duygunun, söz konusu olayın zihnimizdeki imajının yarattığı duygu olduğunu” söylemiştir.
O şunu dedi bu bunu düşünüyor; tartışma programlarında da ne dendiğinin bir önemi kalmıyor.
Asıl sorulması gereken;
Vajinanız konuşsaydı ne derdi?!..
(Bunun cevabını kadınlar biliyor, onlardan öte de kimseye söz düşmüyor, düşmemeli.)
***
Küçükkken babası tarafından tecavüze uğramış Eve Ensler’den;
'Çok uzun bir süre, bir ben vardım bir de bedenim.'
Ben hikayelerden, isteklerden, mücadelelerden, geleceğe dair tutkulardan oluşuyordum. Ben şiddetli geçmişimin bir sonucu olmamak için uğraşıyordum ama zaten ben ve bedenim arasında oluşmuş olan ayrışma bir hayli belirgin bir sonuçtu zaten. Ben her zaman başka bir şey olmaya çalışıyordum, başka biri. Ben sadece çabalamayla var olabiliyordum. Bedenimse çoğu zaman yoluma çıkıyordu. Ben havada yüzen bir kafaydım. Yıllarca, gerçekten sadece şapka giydim. Bu kafamı bağlı tutmanın bir yoluydu. Kendimi konumlandırmanın bir yolu. Eğer şapkamı çıkarırsam artık burada olmayacağımdan korkuyordum. Aslında bir keresinde bir terapist bana dedi ki,
"Eve, iki yıldır buraya geliyorsun ve doğrusunu söylemek gerekirse, bana hiçbir bedenin var gibi gelmedi."
Tüm bu zaman şehirde yaşıyordum, çünkü, doğrusu, ağaçlardan korkuyordum.Hiç çocuğum olmadı çünkü kafalar doğuramaz. Bebekler aslında ağzınızdan çıkıvermezler. Bedenim için bir nirengi noktası olmadığından diğer kadınlara bedenleri hakkında sormaya başladım -özellikle vajinaları hakkında, çünkü vajinaların bir şekilde önemli olduğunu düşünüyordum. Bu beni 'Vajina Monologları'nı yazmaya götürdü ki bu da beni takıntılı ve sürekli bir şekilde gittiğim her yerde vajinalar hakkında konuşmaya götürdü...........
.....Yeni ve ilerici kitabında,"Yeni Benlik, Yeni Dünya" yazar Philip Shepherd diyordu ki;
 "Eğer bedeninizde ayrılmışsanız, dünyanın bedeninden (bütünlüğünden) de ayrılmışsınızdır, ki bu sonra sizden farklı ya da sizden ayrı olarak ortaya çıkar, bütün olarak ortaya çıkacağına.’’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder