28 Ocak 2012 Cumartesi

Behzat Ç. neden tiyatroyu sevmiyor?

Behzat Ç. hep flash-back yapıyor ama hep kızıyla ilgili bir anısına dönüyoruz, bu kez Behzat’ın çocukluğuna inildi flash-back ile.
Behzat Ç. neden tiyatroyu sevmediğini anlattı, İlkokul 4. sınıfta öğretmeni tiyatro oyununda avcı rolü vermiş. Kuşu oynayan arkadaşının da Yangın Var inanmazsanız avcıya sorun demesi gerekiyor ama kuş unutuyor ve küçük Behzat sahneye çıkamıyor.
Star TV’de en güzel işlerden biri de Üstün Dökmen’le Küçük Şeyler programı.
Üstün Dökmen hayata dair o kadar önemli gözümüzden kaçan şey anlatıyor ve paylaşıyor ki atlamamamız gereken. Üstün Hoca da arkadaşlarının buna gülmek yerine empati yapmaları gerektiğini belirtti, eleştirdi. İnsanım, insana ait bir şeye yabancı değilim sözü geldi aklıma.
Hani psikiyatristler çocukluğa iner ve biz de bunun geyiğini yaparız ama işte çocukluğumuz bizi biz yapan değerleri oluşturuyor.
Halbuki şu an başkalarına küçük gelen ne yaraları büyüklüğümüze taşıyoruz…
4 yaşındaki çocuğa internette Michael Jackson izlettirip onu kalabalık bir kitlenin önüne ekrana çıkartmak da mutlaka iz bırakacaktır. Önce bilinçli anne- babalar gerekiyor.
Behzat Ç. neden tiyatroyu sevmiyor?
Yeni bir uzmanlık; Stres koçluğu
Ülkemde uzmanlık alanları bitmiyor; renk, isimden kişilik analizi, yaşam koçluğu, kız tavlama uzmanlığı… İcatta sınır yok.
Ve en son haberlerde izlediğim uzmanlı alanı stres koçluğu.
İlk duyunca hani öfke yönetimi ya da günlük hayatın getirdiği stresi önleyici bir muhteviyat var ancak durum ironik ötesi.
Hasan Rıza Günay stres koçu ismini tescilleyerek Türkiye’nin ilk tescilli dayak yiyen adamı olmuş.
Yani Kemal Sunal’ın filmindeki Mazlum karakterinin gerçek hayatta tezahür etmiş hali.
Günay;
“Bu mesleği severek yapıyorum. İnsanların stres atmasını sağlarken ben de bundan kazanç sağlıyorum ve ekmeğimi bu işten çıkarıyorum. Yıllarca sporla uğraştığım için kendime zarar vermeden işimi yapabiliyorum. Müşteri sayımın artması bilinirliğimi arttırdığı için markamı korumak adına tescil başvurusunda bulundum. Türkiye’nin tescilli stres koçu olarak adımı güvence altına aldım” diyor. Hizmeti de sadece dayakla sınırlı değilmiş, insanların üzerine pasta, boya gibi eğlenceli cisimler atarak rahatlayabileceği bir stres odası oluşturmuş.
Adres Patent Marka ve Patent Danışmanı Derya Şişik, “Stres Koçu, marka sahibi olanlar için çok güzel bir örnek. Toplumumuzun önemli bir kısmında marka tescili yaptırmak için kurumsal bir yapı gerektiği bilinci hâkim. Hâlbuki tüm ölçek ve hizmetlerdeki markalar isimlerini tescillemeli ve kendini güvence altına almalıdır. Yapılan iş ne olursa olsun tescil koruması herkes içindir” diye açıklamış.
Patent verenler de demiyor ki ‘bu birinin bir diğerine şiddet uygulamasıdır, böyle bir meslek tanımı olamaz, stresin çözümü böyle olamaz. Böyle bir konuda patent olamaz.’
Ancak daha da takdir ediyorlar.
Dahası ekranda da haberi yapılıyor…aklıma kocanızdan şiddet görmek üzereyken yapmanız gerekenler haberi geldi…
Güler misiniz, ağlar mısınız?

Çocukları ekrana çıkarırken dikkat!

Yetenek Sizsiniz’de Michael Jackson taklidi yapan 4 yaşındaki Ege dikkatinizi çekmiştir. Michael Jackson’ın en çok etkilediği ülkeler arasındayız sanırım. 4 yaşındaki bir çocuğun TV’de olması beni rahatsız etti.
Televizyon yapımcıları çocukları ekrana çıkarma konusunda 2 değil 12 kere düşünmeli.
Daha da önemlisi Ege, Michael Jackson taklidi yapmayı anne-babasının internetten izlettirmesiyle öğrenmiş. Anne-babası ikisi de öğretmen.
İçimden siz bari yapmayın dedi, siz bari bilinçli olun eğitimli insanlar olarak 4 yaşındaki çocuğunuza internette MJ taklidi mi öğretiyorsunuz, sonra da çalıştırıp alıp getirip bir yarışmanın nesnesi yapıyorsunuz.
Neden biliyor musunuz, hep 0-6 yaş çocuk gelişiminde en önemli dönemi.
Uzman görüşü aktarmalı; ‘Yeni doğan döneminden 6 yaşa kadar olan dönem yaşamın öğrenme, gelişim ve kişiliğin oluşumu açısından en önemli dönemidir. Bu dönemde bakım ve sevgi kadar çocuğun psikolojik, fiziksel ve zihinsel ihtiyaçlarını da tanımak ve karşılamak önem taşımaktadır. Çocuğun tüm ihtiyaçlarını uygun şekilde karşılamak ve onu sağlıklı yetişkin olarak hayata hazırlamak birinci derecede anne babanın sorumluluğundadır.’
Acun Ilıcalı kesinlikle en azından +7 sınırı koymalı yarışmacı seçiminde.
Yetişkin çocuklar yaratmayalım…
Daha önce de tavsiye ettiğim Medya Çağında İyi Anne Baba Olmak kitabını her anne baba okumalı.
Bu konuyla ilgili kitaplar tavsiye etmeyi elzem görüyorum; Selda İçin Akçalı- Çocuk ve Medya
Bilgehan Gültekin- Elif Yıldız- İletişimde Çocuk Figürü
Mustafa Ruhi Şirin- Gösteri Çağı Çocukları
Mustafa Ruhi Şirin’in Gösteri Çağı Çocukları kitabından; Noam Chomsky’i modern medyaların serbest piyasa ekonomilerine göre hareket ettiklerini, diğer iş alanlarına bir ürün yani izleyicisini satan büyük şirketler olduğu görüşünde . Görüntü değiş tokuşu olan modern enfemasyonda çocuk görüntüleri de şaşırtacak kadar fazla.
Buna rağmen dünyayı kuşatan çocuk görüntüleri doğru okumayı amaçlayan medya okur-yazarlığı eğitimi bir türlü istenen düzeye erişemiyor. Çünkü, egemen medya ideolojisinin baskısı dünyada yaşanan çocuk sorunlarının üzerindeki örtünün kalkmasına engel teşkil ediyor. Ve bu egemen yaklaşımı bilenler aynı zamanda bu ideolojiye de yön veriyorlar. Dünyada mutlu bir çocukluğun yaşanmasının her geçen gün imkansız hale getirilmesinin asıl nedeni de budur. (Mustafa Ruhi Şirin- Gösteri Çağı Çocukları- İz yayıncılık-s:115)
TRT neden yoktu?
Dün En çok dizi yayınlayan kanal hangisi ana başlığında, twitter ve diziler birlikteliğinden de bahsettim. Bir okurum Leyla ile Mecnun’u koymadığımdan bahsetmiş.
Leyla İle Mecnun benim de dizi tarhimiz için bir devrim olduğunu düşündüğüm dizilerden, ender bulunur, kırk yılda bir gelir türünden. Twitterda da her bölümüyle en çok konuşulanlardan oluyor, özellikle de ince zeka örneği replikleriyle.
Leyla ile Mecnun’dan bahsetmememin nedeni TRT1’i kamu kanalı olarak özel kanallardan ayrı tutmuş olmam.
Ancak TRT1, Leyla ile Mecnun gibi sürreal bir diziyi hayata geçirdiği için övgüyü hak ediyor fazlasıyla.

En çok dizi yayınlayan kanal hangisi?


Twitter ve diziler
Twitterda baktığımız zaman en çok konuşulanlar diziler ya da tv programları. Bu doğal bir sonuç, çünkü kitle iletişim araçları social intercourse yani sosyal birliktelik, ilişki yaratır ve insanlar da kitle iletişim araçlarının ürünleri, yaratımları üzerine konuşur.
Twitterda bunu görmemiz doğal, twitter olmadan önce de, görmeseydik de bu zaten var olan bir durum ve sadece bizim ülkemize has değil.
***
2012 ile hayatımıza yeni diziler girdi, bazıları da çıktı. Reytingin bitirdiği diziler konusundan sonra hangi kanal kaç dizi yayınlıyoru yazdım; ve toplamda 9 dizi ile Star TV ilk sırada yer alıyor, onu 8 dizi ile Kanal D takip ediyor. En az dizi kaldıran Kanal D, en isabetli projelere imza atıyor.
En az dizi yayınlayan kanal ise Show TV. En çok dizi kaldıran ve başlatan kanal ATV. Günlük dizi anlayışını yerleştiren Fox ise dizi denemelerinde temkinli, ancak başka kanallardan aldığı projeleri de hep üst sıralara çıkarmayı başardı.
Kanal D
Arka Sokaklar, Kanıt, Öyle Bir Geçer Zaman Ki, Kuzey Güney, Fatmagül’ün Suçu Ne?
Keşanlı Ali Destanı, Yalan Dünya, Umutsuz Ev Kadınları
Show TV
Adını Feriha Koydum, Pis Yedili, Beni Affet, M.U.C.K
Suskunlar, Ustura Kemal ve Eve Düşen Yıldırım ise yakında ekrana gelecek projeler.
ATV
Hayat Devam Ediyor, Alemin Kıralı, Al Yazmalım, Çocuklar Duymasın, Yahşi Cazibe, Son
Uçurum dizisi de yakında geliyor.
Star TV
Muhteşem Yüzyıl, Koyu Kırmızı, Kalbim 4 Mevsim, Bir Erkek Bir Kadın, Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi, İffet, Firar, Bir Çocuk Sevdim.
Kanal D’den, Star TV’ye geçen Akasya Durağı dizisi ise çekilmiş 2 bölümün yayınından sonra 7 Şubat’ta final yapacak.
İkinci Bahar ve Kadın İsterse, İki Aile, Akasya Durağı, Sihirli Annem dizileri ile ise kanal nostalji yaptı, yapmaya devam ediyor. Kanal acilen öğleden sonra kuşağı için de özel programlar yapmalı zira yayın akışı her gün 14-19.00 saatleri arasında art arda 3 dizi verilmesi şeklinde kendini tekrarlıyor.
FOX TV
Lale Devri, Yer Gök Aşk, Babam İçin, Araf Zamanı, Deniz Yıldızı, Unutma Beni. Dinle Sevgili, Yalancı Romantik, Bez Bebek ve Canan dizilerinin ise eski bölümleri yayınlanıyor.
İroni
Ve sonunda Karolin Fişekçi hedeflediğine ulaştı ve Teke Tek’e çıkarak televizyon kişisi oldu.
Fatih Altaylı’nın program boyunca Fişekçi’yi konuşturmak için çabalarının son cümlesi şöyle oldu ‘Sana abi tavsiyesi artık konuşma!’
Artık bana malzemeyi verdin başkasına vermedir bunun okuması.Televizyon ve İroni, zaman zaman muhteşem ikilidirler, işte böyle bir şey…
Yakında Karolin Fişekçi’yi bir dizide oyuncu ya da bir programda sunucu olarak görürsek şaşırmayalım. Bu ülke ne tv kişileri çıkardı…
Seksenler dizisi reytingleri
Seksenler dizisi için SBT ölçümüne göre AB kategorisinde “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” den sonra 2. , totalde ise 4.oldu şeklide yazmıştım dün. SBT anlık ölçüm yaptığı için dizinin yapımcısı Birol Güven’in twitterdaki yazısından yani güvenilir kaynaktan yazdım ancak anlık ölçüm yapıldığı için sürekli değişiklik gösteriyor. Sanırım o anki ölçüm baz alınmış oldu.
Totalde 24. AB’de ise 4. sırada yer aldı dizi, özür dileyerek düzelteyim. Dizinin ise ben de hayal kırıklığı yarattığını tekrar belirteyim, parlak bir fikirden yola çıkılmış zeka örneği bir dizi, Birol Güven de ülkemizde sit-com denince akla gelen ilk isim. Bu nedenle senaryodaki zafiyetleri gözden geçirecektir kesinlikle.
Bir de neden bu sene en çok bu diziyi konuşacağız dedim çünkü izleyici kendinden hep bir parça bulacak, bulma merakıyla izleyecek. En çok konuşulan olmak çok iyi olmak demek değildir.

Bu sene en çok konuşulacak dizi

Okan Bayülgen’in 90’lar gecesinden sonra dün başlayan Seksenler dizisi ile de 80’lere döndük. Tanıtımlarından büyük beklentiyle beklediğim dizinin ilk bölümününün beklentimin altında kaldığını söyleyeyim.
Öncelikle dizinin günümüzden 80’lere flashbackle başlamasını yadırgadım, ilk sahne 80’lerden vurucu bir planla olmalıydı, dizide hiç günümüz yer almamalı, flashback olmamalı. İlk sahnede anne ve babanın, çocukların yaşlılığı makyajı saçı o kadar eğreti duruyordu ki…
Salt 80’leri anlatmak bence daha etkili olacaktır, günümüzle kıyas yapmaksızın… izleyiciye bırakılmalı, dizide en azından 2 sezon geçtikten sonra zaman atlaması yapılabilir.
Gözüme en çok batan ise anne rolündeki Özlem Türkad. Personası uygun değil role, anne olarak genç kalıyor çünkü neredeyse evlatlarıyla aynı yaşta. Ancak cast genel olarak başarılı, Şoray Uzun’u ekranlar özlemiş çok, Kaygısızlar dizisindeki Kültigin rolü hala aklıma geldiğinde güldürür.
Ayşe Tolga’nın dönüşüne de sevindim. Diğer batan nokta ise oyuncuların saçlarının doğal olmayışı. Şoray Uzun ve Yasemin Çonka’da özellikle ben bu vücuda ait değilim diye bağırıyor.
Dizi dediğim gibi hiç flash-forward yapmamalı, oyuncular da kendi doğal saçlarıyla oynamalı.
Bir Flash-back bir flash-forward adaptasyon sorunu yaratır izleyicide.
Sanat yönetimi genel anlamda başarılı. Her sit-comda olduğu gibi gülme efektleri bizim izleyicimizi rahatsız ediyor çünkü suni duruyor. Dünyada yapılan sit-comlarda platoda izleyiciler kendilerine ayrılan tribünde çekimi izlerken, izleyicilerin doğal kahkahaları da kayda giriyor.
Müzik kullanımlarını beğendim ama biraz fazla, dozu kaçmış gibi, geçişlerde eski Türk filmlerinden insertler çok hoş.
Diziye müzik kullanımı konusunda twitterda yapılan eleştiriler önemli;
PopDedik Murat Meriç
*1980′de ilk albümünü yapmış bir şarkıcının, 83′te yayımlanan albümünde yer alan şarkısının o dönemde radyoda çalıyor olması mucize!
*Bahsettiğim şarkıcı Ümit Besen, şarkı “Okul Yolunda”. Sadece 1979′da değil, hiçbir zaman TRT radyosunda yayınlanamadı, o da ayrı sorun!
*”Seksenler” diye 70′lerin şarkılarını doldurmuşlar fona! Anladığım kadarıyla o dönem de bir “nostalji fırtınası” esiyormuş :)
olcaytanberken Olcay Tanberken
*Bir Allahın kulu da çıkıp “iyi hoş da abi o çalan müzikler #seksenler değil ki?” dememiş mi yönetmene/senariste?
yavuzhakantok Yavuz Hakan Tok
*Şarkılar dizideki olayların yaşandığı 1979 yılına ait değildi. Plak dükkanının vitrininde asılı afişler de öyle.
80’ler dizisi bize kaybettiğimiz insani değerleri yeni nesillere tekrar kazandırmak amacıyla geçmişe yapılmış eğlenceli bir yolculuk olacak. 80’ler dizisi o yılları yaşamış olanlar kadar yaşamamış olan gençlerin ve çocukların da ilgisini çekecek . Bir çocuk sobayı, merdaneli makineyi, pul yapıştırıp yolladığımız mektupları, anket defterlerini, siyah önlükleri, kolalı yakaları, sokaklarda koşturarak sürdüğümüz telli arabaları, misket dolu torbaları ilk defa bu dizide görecekler diyen Mint Yapım yine iyi bir fikirle sit-com yollarına çıkmış. İlerleyen bölümler daha iyi olacak gibi geliyor.
SBT ölçümüne göre AB kategorisinde “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” den sonra 2. , totalde ise 4.olarak; daha kendinden çok bahsettirecek.

RTÜK’ün yaman çelişkisi

Son zamanlarda o kadar fazla RTÜK yasağı duyar olduk ki…Önce M.U.C.K dizisine 400 bin TL para cezası Muhteşem Yüzyıl’daki intihar sahnesi nedeniyle de uyarı cezası verildi.
Sonra hemen arkasından popçularımızın kliplerine müstehcenlik nedeniyle uyarı yapıldı.
Hem de aylardır yayında olan klipler.
Peki RTÜK uyarı yapmak için neden bu kadar gecikiyor, bu geçen süreçte ya müstehcenlikten etkilenen gençler ve çocuklar olduysa?!..
Bu geciken karar açıklamaları da ayrıca tartışılması gereken bir durum. RTÜK’ün İffet dizisine ceza kestiği bölümün yayın tarihi 29 Ekim 2011, yani aradan neredeyse 3 ay geçmiş.
Aşkı ve sadakatı yozlaştırma nedeni ise; İki kardeşin aynı kişiye âşık olup ilişki yaşaması v.b.
RTÜK’ün neden ceza kestiğine dair betimlemeleri ise oldukça etkileyici hani dizileri, klipleri izlemeyenlerin dikkatini çekiyor meral ettiriyor, bu kez öğrenmeyen de öğreniyor.
Acaba neden ceza verilmiş deniyor, internet ortamında her şeye herkesin ulaşması mümkün bu daha tehlikeli o halde.
Aşkı ve sadakatı yozlaştırma örneği buysa, örneklerin alalarını hem de dizidekiler gibi kurmaca olmayanları, gerçek hayattan olanlarına her gün evlilik programlarında rastlıyorum.
Avrupa Sınırötesi Televizyon Sözleşmesi’ndeki ve RTÜK Yasası’ndaki maddelerden bahsetmiştim. RTÜK’e şu maddenin ihlali konusunda çoğunlukla katılıyorum; Çocukların ve gençlerin fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeleyebilecek türden program hizmetleri, bunların seyredilebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmayacaktır.
Çünkü dizi ve program tekrarlarında, tanıtımlarında; yayınlarında gözetilen esaslar çoğu zaman gözetilmiyor. Kanalların bu konuda kesinlikle daha dikkatli olmaları gerekiyor.
Şu örneği tekrarlamakta fayda var; BBC’de yayınlanan “EastEnder” da iki erkeğin öpüşmesi, İngiliz muhafazakarları ayağa kaldırmıştı.
İngiliz devlet televizyonu BBC’nin yetkilileri ise eleştiriler üzerine yaptıkları açıklamada, “Biz meseleye heteroseksüel ilişki ile homoseksüel ilişki arasında bir fark olmadığı görüşü ile yaklaşıyoruz. Ebeveynler bu dizi sayesinde çocuklarına cinsellik hakkında doğru bilgiler verebilirler” demişlerdi.
FCC, ‘Without A Trace’ dizisinin Aralık 2004’te yayınlanan bir bölümünce ‘edebe aykırı’ sahneler olduğu gerekçesiyle CBS TV ve ülke çapında CBS ile bağlantılı 111 TV istasyonuna toplam 3.6 milyon dolar para cezası vermişti.
Altını çizmeli… bu durumun haberi ise şöyle verilmişti; ABD TV tarihinde bir rekor olan bu ceza, Federal İletişim Komitesi FCC’nin yeni başkanı Kevin Martin’in imzasını taşıyor. Başkan Bush yönetiminin dini ahlak anlayışını yansıtan Martin, daha önce Bush’un seçim kampanyasında görev alan bir avukattı. FCC uzun süredir TV’lere böyle ağır cezalar vermemişti.
Daha önce de dediğim gibi RTÜK olmalıdır bence, tıpkı Amerika’daki FCC ya da İngiltere’deki ITC v.b. gibi.
Ancak yaman çelişkisiz bir şekilde, çünkü bazı üyelerin müstehcen bulduğunu diğer üyeler
bulmuyor. Müstehcenlikte görecelilik mi var tartışılmalı?!..
RTÜK’e sorularımı tekrarlıyorum;
Edebe aykırı olmamanın sınırı nedir?
Müstehcenliğin tanımı nedir?
Pornografinin, erotizmin kesin tanımı nedir?
Aşkı ve sadakatı yozlaştırma nedenleri nelerdir?

23 Ocak 2012 Pazartesi

Gülse Birsel’den yine müthiş gözlemler

Yalan Dünya’nın son bölümünde Gülse Birsel’in yine müthiş gözlem yeteneğini gördük. Açılay’ın kafeye her sabah uğrayıp Zeki Demirkubuz geldi mi? soruları tam 12’den vurdu. Gerçekten de her gün keşfedilme telaşıyla yaşayan oyuncu adaylarını biliyoruz görüyoruz. Malumunuz; Demirkubuz, Kader filminde başrol verdiği Ufuk Bayraktar’ı kafede keşfetmişti. Ancak öyle bir yetenek keşfetmiş ki Bayraktar, tv ve sinema dünyasında başarılarına devam ediyor son hızla.
Yönetmen yardımcısının telefonda; ‘Bilge Abi ben sadece senin setinde olmaktan onur duyacağım için bile gelir çalışırım. Abi ben parasız da çalşırım sadece bu filmde olmak istiyorum.’ Sözleri de gerçeğin ta kendisi…
Kamera önüne geçmek için çabalayan oyunculardan çok kamera arkası emekçilerinin çabaları ve içlerindeki aşk da büyüktür.
Açılay’ın rüyasında sayıkladığı Hayat Devam Ediyor’un ilk tanıtımına göndermede bulunan ‘Benim adım zahter 20 yaşındayım kocamsa bin yaşındadır.’ repliği dikkat çekti.
Diğer bir diyalog ise dizilerin acımasız koşullarına dikkat çekiyor. 80- 90 dk dizi çekmek öyle kolay değil.
Rıza büfeciye ‘Kardeş bu yan sokakta dizi çekiyorlarmış ya ne zaman öğle paydosu veriyorlar? Diye soruyor aldığı cevap ise; Onlar memur değil ki günde 20 saat falan çalışırlar.
Geçen sene yapılan eylemlerden sonra herhangi bir değişiklik oldu mu derseniz hiç sanmıyorum.
Yine sit-com çekmek en fazla 3 gün sürer, platoda çekilir, dış çekim olmaz o nedenle daha rahattır, bir de dramaları düşünün bu soğuk havalarda.
Hatta Al Yazmalım’ın oyuncusu Özge Özpirinççi’nin şu son sözleri şartları açıklıyor; Mazotun bile donduğu sette donmadan nasıl oynayayım!?
#BENCE90LAR
Okan Bayülgen, Disco Kralı 90’lar gecesi ile tam anlamıyla televizyon tarihine altın harflerle imza atan bir program yaptı.
Başlarda sadece müzik üzerinden gidilmemeliydi derken tv dizilerinin ve programlarının bantlarının da olması artı oldu ancak yine konuk seçimleri bence sadece müzisyenlerden olmamalıydı, konuk anlamında belli bir alanda kalınmış, çeşitleme olmalıydı.
Örneğin Rauf Denktaş için hazırlanan bir bant gibi keşke 90’larda kaybettiğimiz siyasiler ve sanatçılarımızı anan özel bir bant çok yakışırdı bu geceye.
TV bandında en çok dikkatimi çeken bir zamanların Sabah Şekerleri; şu anda Umutsuz Ev Kadınları’nda başarılı bir performans sergileyen Ceyda Düvenci ve Öyle Bir Geçer Zaman ki’den ayrılma kararı alan Erkan Petekkaya ikilisi oldu.
Gecenin en çok konuşulan yanı ise twitterın trend topiclerini tam anlamıyla ele geçirmesiydi. Dünya çapında da #bence90lar tagi 1. oldu.
Sessizlikten, sesliliğe gidiş başlıklı yazımda artık twitter ile suskunluk sarmalı ve gündem belirleme (agenda setting) teorilerinin anlam değiştirdiğinden bahsetmiştim.
İşte 90’lar Disko Kralı gecesi de twitter gündemini belirledi, oluşturdu. Artık kabul etmeliyiz ki gelişen teknoloji ile bambaşka bir boyuta gidiyoruz.
Şu an yapılan haberlerin ağırlıklı olarak da magazin- aktüel haberlerin kaynak olarak twitterı baz aldığını görüyoruz.
Sessizlikten, sesliliğe gidiş başlıklı yazımın sonuyla bitireyim; son olarak; Sosyal medyadan ne düşüneceğinizi görün ancak nasıl düşüneceğinizi değil…
Bence artık sosyal medyayla beraber suskunluk sarmalının…
Adı seslilik-çığırtkanlık modeli oldu. Sesliliği, çığırtkanlığı daha çok olumlu kullanabilmemiz dileğiyle…
***
Cuma günü Beyaz Show’a Megan Fox çıktı. Megan Fox’un bir tv programımıza gelmesi elbette başarıdır, programı dikkatle izledim. Murat Boz ve Fox arasındaki diyaloglar en dikkat çeken kısmıydı. Beyaz Show’un formata acil değişiklikler, yenilikler getirmesi gerekli.
En son izlediğim Medya Kralı’nın ise formatının Disco Kralı’na kaymaya başladığını gördüm eskiden tam kıvamındaydı, konu ve konuk seçimleri itibariyle.

Televizyonda eşcinsellik

Okan Bayülgen yine konuşulmayanı konuştu. Konuklar Prof. Dr. Doğan Şahin, Barbaros Şansal, Esin Övet. Deniz Eslek ve Çağatay Öztürk’tü. Bu haftaki Muhabbet Kralı konusu; Heteroseksüelliğin sonu mu? idi. Ancak bence tamamen farkında olmadan hatalı seçilmiş bir başlık, niyet itibariyle konuşulmak istenen konuyu provoke eden bir tarafı var ve eşcinsellik heteroseksüellik üzerinden konuşulmamalı. Heteroseksüelliğin sonu mu başlığı da ötekileştirme yapmak oluyor maalesef.
Amma program iyi niyeti itibariyle cesaretini yine gösterdi ve eşcinselliğin, nedenleri, nasılları ve ötekileştirmenin konuşulabildiği bir program oldu.
Okan Bayülgen bir açıklamasında, “Heteroseksüel, evli, çocuk sahibi ve 40 yaşını aşmış bir adam olarak her şeyden umutsuzum. Depresyonda değilim… Benimki felsefi bir umutsuzluk.
Yoksa yaptığım işlerin hepsinden memnunum” demişti. Tam da sözler kendini açıklıyor Bayülgen kendinden başka bir dünyanın da dertlerini dert edebilen biri. Böyle insanlar da hep mutsuz olur ve böyle cesur örneklere imza atar.
Nitekim program içeriğiyle ve konuklarıyla yine bir Kraliyet Ailesi farkı gördük.
TV’lerimizde eşcinsellik
ATV’de “Kılıç Günü” diye bir dizi vardı, dizi uzun ömürlü olamadı. “homoseksüel ilişkinin bu denli açık seçik gösterildiği ilk yerli dizi” olarak tv tarihimize geçmişti. İki erkek sevgiliyi bellerinde beyaz havlular, aynı yatakta sohbet ederken ekrana gelince, televizyon başındaki pek çok izleyici şok geçirdi. Gördük kü daha dans sahnelerinin olduğu bir gençlik dizisi de erotik bulunup 400bn TL ceza alıyorsa bugün, Kılıç Günü yine o zaman iyi kurtulmuş RTÜK’ün elinden…
RTÜK, diziye “temel insan hakları” ihlal edildiği gerekçesiyle kanala uyarı cezası vermişti.
Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)’ten yapılan açıklama;
“ATV logosuyla yayın yapan TURKUVAZ RADYO TELEVİZYON HABERLEŞME VE YAYINCILIK A.Ş. unvanlı kuruluşun 24 Eylül 2010 tarihinde yayınladığı “Kılıç Günü” adlı dizinin; 3984 sayılı Kanunun 4756 sayılı Kanunla değişik 4 üncü maddesinin (s) bendinde belirlenen “Program hizmetlerinin bütün unsurlarının insan onuruna ve temel insan haklarına saygılı olması” ilkesine aykırı bulunması nedeniyle, yayın kuruluşuna uyarı müeyyidesi uygulanmasına oy birliği ile karar verilmiştir.”
Dizi haliyle homoseksüelliğin gösterildiği bir dizi olarak toplumu algısının hazır olmadığını gösterdi.
Dizinin yapımcısı Osman Sınav ise *Bizim eksiklerimiz, yapamadıklarımız vardır. Farklı bir yerden kuralım hikâyeyi dedik, ama bugünkü televizyon izleme algısının çok üstüne çıktık, anlaşılamadık yani..* demişti.
Öncesinde ise o da homofobik bir açıklama yapmıştı ve eşcinsel örgütlerden tepki almıştı;
Osman Sınav, “Bu sahneleri provoke amaçlı kullanmadık. Böyle bir amacımız olsaydı daha önceden görselleri basına verirdik. Hikâyemizde Firavun’un sarayından bahsediyoruz. Firavun’un sarayında böyle şeyler vardır. Bunlar gerçektir. Karakter tanımlaması yapıyoruz. İyiliği, bütün güzelliğiyle gösterebilmek için karanlığı da bütün çıplaklığıyla göstermek lazım. Yoksa ‘iyi’ hissedilemez. Sığ kalır. Biz kimsenin cesaret edemediği şeyleri göstermeye çalışıyoruz. Ahlaksızlık propagandası yapmıyor, aksine o tip insanların profilini sergiliyoruz. Bu kişiler ve ahlaksızlıklarını gösterebilmek için ahlak sınırları dışına çıkmadan bir şeyler yapmak zorundayız.”
Kanal D’nin kısa ömürlü olan, Songül Öden’le Tardu Flordun’un rol aldığı “Mükemmel Çift” adlı dizinin ilk bölümünde iki erkeğin öpüşeceği açıklanmıştı. Tardu Flordun ile Tuğrul Tülek’in öpüşme sahnesi çekilmiş ancak yayınlanmamıştı. Dizide eşcinsel bir karakteri canlandıran sunucu Tuğrul Tülek ise TRT Çocuk kanalındaki görevinden kovulmuştu.
Neden her şeyin komedisini yapıyoruz, şiddetin, 12 Eylül’ün, eşcinselliğin… Ne zaman gerçeklere döneceğiz, ne zaman gerçeklerden kaçmayacağız? Bırakın bir dizide konu edilmesini bir tv talk-showunda bile konuşulmasını hala cesurca buluyoruz. Peki nedir bu hazır olunmayan televizyon izleme algısı??? Homofobikliğin, ötekileştirmenin ta kendisi…içsel faşizm her yerde maalesef.
Başka ülkelerin de RTÜK’ü var
Peki bizde RTÜK var Amerika’da İngiltere’de durum ne? Amerika’da FCC var. FCC, ‘Without A Trace’ dizisinin Aralık 2004’te yayınlanan bir bölümünce ‘edebe aykırı’ sahneler olduğu gerekçesiyle CBS TV ve ülke çapında CBS ile bağlantılı 111 TV istasyonuna toplam 3.6 milyon dolar para cezası vermişti.
İngiltere’de birbirinden bağımsız beş farklı organ görsel-işitsel iletişim sektöründe düzenlemeler yapıyor: kamu sektöründe görev yapan BBC Yürütme Kurulu / the Board of Governors of the BBC, özel televizyon kanallarıyla ilgilenen Bağımsız Televizyon Komisyonu / Independent Television Commission (ITC), özel radyo kanallarından sorumlu Radyo Üst Kurulu / Radio Authority, yayıncılık standartlarını düzenleyen ve program etiğinden sorumlu Yayıncılık Standartları Konseyi / Broadcasting Standards Council (BSC), yayıncılıkla ilgili şikayetleri dinleyen Yayınlar Hakkında Şikayetler Komisyonu / Broadcasting Complaints Commission (BCC).
Örneğin BBC’de yayınlanan “EastEnder” da iki erkeğin öpüşmesi, İngiliz muhafazakarları ayağa kaldırmıştı.
İngiliz devlet televizyonu BBC’nin yetkilileri ise eleştiriler üzerine yaptıkları açıklamada, “Biz meseleye heteroseksüel ilişki ile homoseksüel ilişki arasında bir fark olmadığı görüşü ile yaklaşıyoruz. Ebeveynler bu dizi sayesinde çocuklarına cinsellik hakkında doğru bilgiler verebilirler” demişlerdi. Amerikan televizyonlarında ise eşcinselliğin konu edinildiği Queer as Folk, Will & Grace, Glee, The L Word, The Tudors, Desperate Housewives, Nip/Tuck, Six Feet Under, Angels in America, Sex and the City gibi birçok dizi yayınlandı, yayınlanıyor.
Bizde ise ‘Sex and the City 2’ filmindeki eşcincel evlilik yüzünden Digitürk ceza almıştı.
Yani baktığımız zaman dünyada da RTÜK gibi kurumlar bulunuyor bence bulunması da gerekli. Çünkü televizyon denetim mekanizmasına ihtiyacı olan çok önemli bir kitle iletişim aracı. M.U.C.K. dizisine verilen cezanın yayın saatlerinin sakıncalı bulunarak verildiğini bilerek yazmıştım. RTÜK’ü eleştirdiğim nokta; RTÜK üyelerinin kendi içlerindeki çelişkisiydi. Bir denetim mekanizması olmalı ancak belli bir istikrarda olmalı ve hayatın gerçeklerini reddetmek yerine düzenlemelerle, denetimlerle gerçekliği saptırılmadan ekranda olabileceğinin farkında olunmalı.

20 Ocak 2012 Cuma

O Ses Türkiye’den bir Eurovision temsilcimiz geçti

O Ses Türkiye son hız devam ediyor. Benim çok beğendiğim bir format. Acun Ilıcalı bir format uygulama ustası, bu formatı eksiksiz ve en doğru şekilde uyguladı yine başarılı oldu.
Bu haberi ise daha önceden yazmalıydım ancak gündem o kadar yoğun ki unuttum diyebilirim. Hazır tam da Can Bonomo-Erovizyon ikilisiyle bu kadar haşır neşirken millet olarak, tam da yazma, altını çizme sırası…
O Ses Türkiye’nin ilk elemelerine dönelim hep beraber nice müthiş yetenekli ses elendi.
Ve bazen ah bu ses de elenmez ki diyerek jüriye kızdık. İşte o elenen daha ilk aşamayı geçemeyen, hiçbir jürinin dönmediği müthiş seslerden biri de Erovizyon’da 2001’de bizi temsil eden Sedat Yüce idi.
Sedat Yüce, bizi Erovizyon’da söz ve müziği Nurdan- Semih Güneri- Figen Çakmak’a ait olan Sevgiliye Son adlı slow şarkıyı seslendirmişti. 1 oy farkla ilk 10′u kaçırarak. 11. olmuştu. 2005 Ulusal Final’inde de yarışmıştı ancak 2005’te hiç sevmediğim şarkı Rimi Rimi Ley ile Gülseren seçilmişti.
Sedat Yüce, konservatuar mezunu. Müthiş trompet çalıyor ancak Erovizyon sanatçıya uğurlu gelmedi diyebilirim. Piyasada istediği çıkışı bir türlü yakalayamadı.
O S es Türkiye’de bence olmalıydı bence yanlış bir şarkı seçti, jürinin gözünden kaçtı, ona slow şarkı yakışıyor; kaldı ki bence zaten olmuş bir sanatçının yarışmaya katılması hataydı. Yıllardır İzmir’de sahne alır, İzmir’de tanınan bir sanatçıdır umarım bu iyi ses artık şeytanın bacağını kırıp daha büyük bir kitleye hitap edebilir.
Sedat Yüce’den O SES TÜRKİYE AÇIKLAMASI (bu açıklamasını internette buldum sizlerle paylaşıyorum)
Öncelikle belirteyim ki bu konuyla ilgili ilk ve son yazımdır.
Arkadaşlarım,beni yada sesimi seven herkes O SES yarışmasında beni görünce sanırım kısa bir şok yaşadılar. Normaldir.Ben ki EUROVISION temsilcisi,ben ki Kent Orkestrasının daimi solisti, ben ki yıllardır İzmir’in gururu değil mi??..
Müzik yapmak, müzisyen olmak dışarıdan en basit ama gerçekten müzik yapmak isteyene en ağır en zor iştir.Hem bir tutkudur hem de acı verir.Büyük ve amansız bir hastalıktır.Ben bu hastalığa çok küçük yaşta yakalandım ve çaresi yok.
Beni tanıyan ama ciddi anlamda tanıyan herkes( sahneden yada ordan burdan değil) şunu çok iyi bilir ki,ben müzisyenim.Gururlu,başarılı,namuslu,ağır başlı ve onurlu bir müzisyenim.Kimsenin arkasından konuşmam,adam satmam yada yalakalık yapmam,hele ki bir işte başarılı olmak için asla ama asla araya bir tanıdık vs. sokmam.Bugüne kadar ne yaptıysam kendi kendime ve tırnaklarımla.Siz Sedat Yüce ismini on beş yıldır hep iyi bildiniz,hep saygı duydunuz ve sevdiniz.Bu benim en büyük başarımdır……
..……..O SES yarışması en azından yine bakın ben buradayım, şarkı söylüyorum ve varım diyebileceğim bir sahneydi,sonucu çokta umurumda olmazdı.Bir televizyon showunun bana başarı getirmesini zaten beklemiyordum.Sadece buradayım demek istedim ve katıldım.Ben müzik savaşçısıyım.Oradaki 4 kişi beni seçmemiş.Sorun mu? Asla.Beni bilen tanıyan herkes benim değil jürinin yanlış yaptığını düşeneceklerdir.
Sonuçta ben onurumla sahneye çıktım ve şarkımı söyledim.Ne bir mankenle gündeme gelmeye ne de şaklabanlıkla ne de yüz kızartıcı bi sebeple o ekrana çıkmadım.Sadece şarkı söyledim.Ve her zaman da sahnelerde olacağım.Çünkü bu benim yaptığım en iyi şey.
Teşekkürler.