27 Ağustos 2011 Cumartesi

Televizyonda oh beee dedirten programlar


Artık ekranlarda yeni sezon tam anlamıyla başlıyor. 5 Eylül itibariyle dizi rekabeti ise kızışacak. Şu aralar ise en fenası da tekrarlanıp duran eski diziler.

Bu ortamda dizi izlemeyen izleyicilere oh beee dedirten program önerileri sunmak istedim. Çünkü hepimizin dizilerden bunalıp fellik fellik dramdan uzak, içimizi ferahlatacak, sıcacık, soluklanacağımız programlar aradığını düşünüyorum.



Yaşamdan Dakikalar

Hıncal Uluç, Nebil Özgentürk ve Sunay Akın'ın katıldıkları kültür-sanat programı cuma akşamları SkyTürk kanalında devam ediyor. Program Atv’deyken de pazar sabahları iyi bir takipçisiydim. Her hafta güzel bir konuk ile beraber doyumsuz sohbetler gerçekleşiyor.


Serra’nın Dostları

Programın tanıtım cümlesi şöyle; Sohbeti keyifli, ünü Türkiye sınırlarını aşmış, sinemamızın bol ödüllü oyuncusu Serra Yılmaz, her Perşembe  ünlü dostlarını ağırlayacak, NTV Yeşil Ekran için sohbet edecek. Serra Yılmaz, gerçekten de dostlarını alıyor bir güzel sohbet ediyor, yiyor, geziyor sanki hiç kamera yokmuş gibi, o kadar doğal ve sıcak bir program. Umarım sezonda devam eder.

Gani Müjde’nin de konuklarını alıp tekneyle yolculuk yaptığı programını çok severek izlerdim.


Üç Nokta

Ünlü yazar İskender Pala, Nihal Bengisu Karaca ile siyaset bilimci ve akademisyen Koray Çalışkan’ı sunduğu program geçen hafta cuma Habertürk’te başladı. Toplumsal, kültürel ve siyasal boyutlarıyla değişimi anlamak ve anlamlandırmak için yola çıkan program çok dingin. Paldır küldür geçen ve sonucunda izleyiciye hiçbir şey vermeyen tartışma programlarından sonra alışılmadık bir format çıkıyor karşımıza. Kimse kimsenin sözünü kesmiyor, herkes birbirni nezaketle dinliyor. Kısacası dinlemenin ve anlatmanın güzelliği bu programda.


Doğru mu? Yanlış mı?

ihsan Varol, Türk Dil Kurumu’ndan ödüllü yarışma Kelime Oyunu ile evlerimize epeydir konuk oluyordu. Ancak Bloomberg HT sanırım artık formatın miyadını doldurduğunu düşünerek değişikliğe gitme kararı aldı ve ortaya Doğru mu, Yanlış mı? çıktı. İhsan Varol, yine çok başarılı, sağlam sorular hazırlayarak izleyiciyi şaşırtmaya devam ediyor.

Ama hangisi derseniz ben Kelime Oyunu keşke devam etseydi derim.


Bizden Nağmeler

Dr. Adnan Çoban’ın sunduğu programda, konuk sanatçıların yorumu ile Türk Müziği eserleri izleyiciyle buluşuyor. Kanal 24 ekranında yayınlanan programda müziğimiz üzerine sohbetler gerçekleşiyor. Özellikle Sanat Müziği’ne büyük ilgim olduğu için programı kaçırmıyorum. Daha önce de TRT’de Uğur Çınar’ın sunduğu Bir Tatlı Huzur’u beğeniyle takip ederdim.


Televizyonda olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu




Türkiye Futbol Federasyonu Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne katılamayacağını açıkladı ve TFF’nin yargı kararını bekleyeceğiz açıklamasından sonra durulan sular yine dalgalandı. Ülke gündemine tekrar Fenerbahçe yerleşti.

Fatih Altaylı, Habertürk ekranında TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ı konuk etti. Aydınlar, Fenerbahçe'nin bu yıl Şampiyonlar Ligi'nden men edilmesini Fenerbahçe için olumlu bir sonuç doğuracağını aksi durumda uzun vadede FB'nin 5 ila 8 yıl arasında değişebilecek bir cezayla karşılaşabileceğini belirtti. Aydınlar jestlerinde, ses tonunda, ifadelerinde genel olarak tereddütlü ve düşünceli geldi bana.
Fenerbahçe yöneticisi Nihat Özdemir de canlı yayına bağlanarak, Aydınlar’a sorular sordu şu sözleri de dikkat çekiciydi ‘’İnşallah Allah yardım edecek ve bu koca çınar bu zorlu dönemi de atlatacak'’ UEFA’nın sıfır tolerans prensibi sadece Fenerbahçe için mi geçerlidir? Biz federasyona güvendik onlarla hareket etmeye çalıştık, izledikleri yol yol değil, hiçbir zaman bir kararlılık göremedik.’’


Çakar, "Bu karar karşısında kendimi yakarım"
En son ise Özdemir’in ‘’Aydınlar'dan rica ediyorum Fenerbahçe'yi küme düşürsün. Varsa öyle bir şey düşürün bizi, Bank Asya'da şerefimizle oynar şampiyon oluruz’’ sözlerini refleks bir hareket olarak görüyorum ve yanlış buluyorum; böyle kriz durumlarında canlı yayınlar her zaman kritiktir ve kriz yönetmeye çalışan insanların istemediği sözlerin ağzından çıkmasına neden olur, geri dönüşü de yoktur. Bu yüzden kriz zamanlarında kriz yöneticileri soğukkanlı olmalı, özellikle canlı telefon bağlantılarından ve canlı yayın konuğu olmaktan özellikle kaçınmalılar. Kriz zamanlarında genellikle üzerinde iyice düşünülmüş birçok kişinin bir araya gelip konsensus ile oluşturduğu yazılı açıklamalar idealdir, daha az risk içerir. Bir yandan da aynı saatlerde Beyaz TV’de ‘’her şeyi bilen en son tv kişimiz’’ Rasim Ozan Kütahyalı ve Ahmet Çakar’ın yine futbol gündemini değerlendirdiği canlı yayınlanan programları vardı, aslında pazar ve pazartesi yapılan program düne özeldi. Bir önceki programda Çakar, Kütahyalı’ya sende gençliğimi görüyorum demişti. Ancak Çakar’ın daha agresif olduğunu söyleyebilirim, UEFA kararına bu kanunsuzluk karşısında stüdyoyu yakarım kendimi yakarım diyerek tepkisini koydu. Agresif tv kişileri her zaman tv de prim yapmaz ancak ufak da olsa sempatik olurlar ve genelde dobra olmaya çalışır, sözlerini sonuna kadar savunurlar, bu yüzden bu tür tv kişileri her zaman ekranda olması gereken türdür.


Yerden göğe kadar TV' de olmak

Derkeeen bu canlı yayından bir saat sonra gibi Kütahyalı atlar, Star’daki Yerden Göğe canlı yayınına gider. Konuk Erol Köse bir twitter fenomeni olarak yine tvdeki yerini alır, ekranda magazin dünyasında bu tür agresif- kompulsif tv kişilerine de her zaman yer vardır…..Programdan Funda Özkalyoncuoğlu’nun ayrılmasıyla daha az curcunasız bir programa doğru gidiş gözledim. Dış ses Utku Görkem Kırdemir’e de Sabahattin ismini vererek sempati yaratılmaya çalışılmış ama o zaman jenerikten de ismini çıkarsanız ya da Sabahattin olarak yazsanız daha iyi olur.Rasim Ozan Kütahyalı bu enerjiyi nereden buluyor diye düşünmeden edemiyorum, spordan magazine, magazinden siyasete her konuda var. İstatistik yapılsa tvde en çok görünen tv kişisi çıkar kesin. Ben bile izlemekten sıkılıyorum onlar tvde olmaktan bıkmıyor. Yakında kendisini güzellik yarışması jürisinde görmekten endişe duyuyorum… Nitekim tv kişilerine televizyonda çok olmak, çok algılanmış olmak, çok var olmuş olmak gibi geliyor!

17 Ağustos 2011 Çarşamba

El Clasico yayınında izleyici zorlandı



2011-2012 sezonundan önce, ilk El Clasico İspanya Süper Kupası'nda oynandı. Ve dünyada milyonların izlediği maç bizde Kanal D ekranında yayınlandı. Yayınla ilgili ekran başındakiler epey problem yaşadı, senkron kayması oldu. Ses görüntüden önce geldi. En büyük sorun ise İspanyol kanalının 16:9 yayın yapması ve Kanal D’nin yayın formatı gereği 4:3 olarak ekrana getirmesi oldu.

Hal böyle olunca görüntüde kayıplar oluştu yani İspanyol yönetmenin kadrajlarının hiçbir suçu yok aslında. Sorun tamamen teknik. Ancak heyecanla maçı izlerken ahhh pozisyonu kaçırdım diye izleyicinin sinirle çırpınmasına neden oluyor maalesef!
20 Nisan 2011’deki Barcelona - Real Madrid -El Clasico (Kral Kupasi Finali) yayını da Ntv Spor’da ekrana gelmişti ve aynı sorun yaşanmıştı.
Ayrıca orijinal formatı 16:9 olan dizi ve filmlerin 4:3 televizyonlarda yayını için pan&scan tekniği kullanılarak görüntüde sağdan ve soldan kırpmalar oluyor. Aslında bu yönetmenleri çok sinirlendiren bir durum çünkü o kadrajlar, onların yaptığı kadrajlar değil artık.

Yani WideScreen (16:9); FullScreen (4:3)’e karşı savaş halinde!

HD yayınlar geniş ekran, LCD TVlere göre 1920x1080 piksel yayın yapar. SD yani standart çözünürlükteki kanallar ise 4:3, 720x576 piksel yayın yaparlar.
Ülkemizde de 4:3 formatında televizyon sahibi izleyiciler hala çoğunlukta, hal böyle olunca kanalların 16:9 yayına geçmeleri zor daha zamanı var. 4:3 tvleri kumandanızla 16:9 a dönüştürebilirsiniz ancak tabii ki orijinali gibi asla olamaz.
Ülkemizde HD yayına geçen kanallar da mevcut. Kanal D HD ve D-Smart’ta da HD mevcut, uydu da…Örneğin, İz Tv Türkiye'nin ilk yerli 3D HD projesi olan “İstanbul'a Dokun” adlı yapıma imza attı.
TRT Türk ise Türkiye’nin ilk 16:9 yayın yapan kanalıyız diye vurgulayarak dikkatleri çekti. Ancak TRT Türk yayınında da sorunlar hala mevcut gibi; çünkü spikerler Ajda Pekkan filtresi kullanılmış gibi yanlardan ince ve basık görünüyor.

Neticede, ülkemizdeki çoğunluğun evlerindeki 4:3 tvleri değiştirmesi gerekiyor. Bu nedenle de çok izlenen kanallarımızın 16:9 yayın formatına geçmeleri riskli.






13 Ağustos 2011 Cumartesi

Televizyonun gücü budur


Samanyolu Televizyonu’nda, Somali’ye yardım kampanyası yapıldı. Canlı yayının sunuculuğunu Mehmet Akbay ve Hopdedik Ayhan üstlendi.

Ayrıca program 50 ilde 50 yerel televizyondan da yayınlandı.

Programın sloganı ise İnsanlık Ölmedi idi…

Samanyolu ve Kimse Yok Mu işbirliğinde bugüne kadar 25 milyon lira toplanmış.

Televizyon gibi bir kitle iletişim aracını küçümseyen, anlamının içini boşaltmaya çalışanlar ve televizyon seyretmiyorum diyenlere selam gönderiyorum.

Zira bir kez daha gördüm ki televizyon kitlelere bir anda ulaşarak böyle güzellikleri sağlayabiliyor.

Yayında emeği geçen herkese tebrikler…

Anneler ile Kızları - Hayat ile Gerçekleri


Farklı hayatları, ortak yazgıları vardı sloganıyla yola çıkan Anneler ile Kızları dizisi Star TV ekranında perşembe akşamı yayınlanmaya başladı ve daha ilk bölümünde reytinglerde 1. oldu.


Bazı diziler vardır ki başarılı olacağını tanıtımını izler izlemez anlarsınız bu dizi de onlardan biri olarak, başarılı ve merak uyandırıcı bir tanıtımla dikkatimi çekmişti. Dizinin başrollerinde Ebru Özkan, Feride Çetin, Levent Üzümcü, Şerif Sezer, Hüseyin Soysalan, Sevda Özer ve Ozan Çobanoğlu bulunuyor. Dizinin çok başarılı bir castı var, hele ki Feride Çetin’i çok başarılı buldum.

Senaryo iyi, reji iyi, cast iyi her şey doğru olunca dizi de alıp başını gidecek tabii ki…

Dizi, farklı kültürlerden gelen iki kadın Defne (Ebru Özkan) ve Gülizar (Feride Çetin)’ın hikayeleri üzerinden kadın olmaya ait sorunlara değiniyor. İki karakter de eşlerini ilk bölümde kaybediyor ve en zoru; tek başına hem anne hem baba olma, dul kalmış bir kadın olma durumuyla baş başa kalıyorlar. Doğuda yaşayan Gülizar ise kör töreye boyun eğdirilerek eşinin kardeşiyle evlendirilmeye çalışılıyor. Gülizar’ın kız çocuğunun hor görüldüğü, erkek çocuğunun ise soyumuzun devamını sağlayacak düşüncesiyle el üstünde tutulduğunu görüyoruz. İnsana şiddet daha çocukken başlatılıyor. Dizinin devamında ise yazgıları ortak olan bu iki farklı kadının dayanışmasına, mücadelesine tanık olacağız.

Daha önce de başrolünde epeydir hiçbir projede görmediğimiz Sanem Çelik’in olduğu Güldünya dizisinde, ailelerinden ve eşlerinden şiddet görerek kaçan kadınların kaldıkları sığınma evinde yaşanan olaylar anlatılıyordu, ancak uzun ömürlü olamamıştı

Levent Üzümcü bir röportajında projeden bahsederken ‘Her geçen gün globalizasyona inat muhafazakârlaşan bu dünyada en keskin ve belirgin darbeyi hep kadınlar yiyor. Eğer ezilen, hor görülen, istemediği bir hayatı yasamaya mecbur bırakılan tüm kadınlarımızın çığlıklarına küçük bir destek verebilirsem bu işle, ne mutlu bana’ diye belirtiyor.

Kadına şiddetin yüzde 1400 attığı bir zamandayız, her geçen gün şiddet haberleri artıyor, doğu- batı, kuzey-güney, eğitimli-eğitimsiz fark etmiyor kadına şiddet her yerde… Evde, yolda, otobüste ki kadına şiddet illaki fiziksel de olmuyor, sözle, bakışla…

Ekranda böyle bir dizi görmek beni mutlu etti, kadınlarımızın hikayesi çok bizden, çok gerçek hayat ile gerçekleri…

Ama tek isteğim var, o da çok fazla ağlatmak için ağlatmasın izleyiciyi.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Eyvah,tam bir yılan hikayesi


Başrollerinde Memet Ali Alabora,Meltem Cumbul,Ayten Gökçer,Süleyman Turan’ın olduğu bir zamanların efsane dizisi Yılan Hikayesi yeniden çekilecekmiş ama bu kez adı ana karakterinin adıyla değiştirilerek…yani Memoli
Dizinin senaristi ve yönetmeni Tayfun Güneyer twitterda paylaştı haberi.  Bütün karakterler olacak ve hepsini yeni ve önceki seridekiler kadar değerli oyuncular canlandıracaklar diye de belirtti.
Hal böyle olunca herkes merak etti acaba yeni sürümde Memoli’yi başarıyla canlandıran Memet Ali Alabora olacak mı diye.
O da twitterdan açıkladı;  Bir kerede herkese cevap vermiş olayım. Yeni başlayacak “Memoli”de ben oynamayacağım. Meltem Cumbul ise zaten yok malum ölmüştü…onun yerine yine onun köyünden bir kız geliyor.
Artık twitter bir nevi basın bülteni kıvamına geldi diyebiliriz…
Tayfun Güneyer’den televizyon ve dizi dünyası twitter açıklamaları;
Bu sezon Türk özel televizyon yayıncılığı tarihinde rekabetin en yüksek yaşanacağı sezon olacak,ve tabii ki bu en çok izleyiciye yarayacak.. çok sayıda yeni dizi,daha kaliteli yapımlar bir bir ekrana gelip izleyici pastasından birer dilim kapmaya çalışacaklar,ve yine bazı yapımlar öne çıkıp gecenin lokomotifi olacaklar..ancak,yine tek bir dizinin değil,çok sayıda dizinin hayatta kalabilmesi iyi,herkesin güruh seklinde tek bir diziyi izlemesi bence çok sağlıklı değil.. ve sadece diziler değil,başka tür yapımlar da olmalı aynı anda
Ben,televizyonların gercekten “renkli televizyon”olabilmeleri için,çok çeşitli dizi ve programlar yayınlanması gerektiğine inanıyorum,hele hele futbol yetmemiş gibi bir de dizilerde fanatizm olması,dizi taraftarı olmak vb. çok gülünç geliyor bana
Oysa bunlar sadece TV dizisi,TV bir boş zaman öldürme makinesi;yapacak daha iyi bir şeyim yoksa başvuracağım son yer benim için…
Sadece dizilerin olmaması,çeşitlilik olması gerektiği görüşüne katılıyorum. İzleyicinin körü körüne dizi taraftarı olmaması gerektiğine de. Ancaaaak televizyon aracı hakkında Okan Bayülgen ile Tayfun Güneyer arasında paralellik var ikisi de bu denli eleştirirken televizyonda varlık göstermeye devam ediyorlar. Ben ise televizyonun bu denli küçümsenmemesi gerektiğini düşünüyorum,tv sadece bir eğlence aracı değildir onu Türk televizyonculuğu bu hale getirmiş olabilir diye de düşünmekte fayda var.
Memoli- Behzat Ç. benzerliği
Memoli,polisiye dizi türünde televizyon tarihimiz için önemli ve başarılı bir dizidir. Hatta Memoli karakteri ve Behzat Ç. karakteri arasında büyük benzerlik vardır…Memoli de Behzat Ç. de kaybettikleri çocuklarının acısını çekerler ve iki dizide de bunu flashbacklerle bolca görürüz,aslında senaryonun ana çatısını bu acılar oluşturuyor iki dizide de…Aslında polisiye diye izlediğimiz iki dizi de dramdır.
Behzat Ç. de bu kadar tutmakta iken biz neden Memoli’yi tekrar çekmeyelim diye düşünülmüş olabilir.
Yeni sürüm Memoli,eylülde TNT’de
Veee dizinin kanalı ise son zamanların gösteri kanalı TNT. En son TNT’de artık haber bülteni sunucusu olmayacağından,bültenin sadece15 dk olarak kanalın tam bir gösteri merkezi olacağından bahsetmiştim.
Tayfun Güneyer Memoli benim için bir çizgi roman kahramanı;hatta zamanında çizgi roman olarak yayınlanması icin girişimlerimiz olmuştu,çizilmişti bile;çizgi roman kahramanları yaşlanmaz,eskimez,sadece başlarına gelenler ve maceralar değişir.. Memoli de,yeni maceralarla geliyor… dese de ben yeni sürüme karşıyım.
Neden peki başlıkta eyvah dedim çünkü her dizi mevsiminde güzel,o eski tat kesinlikle olmayacaktır,hatta izleyiciler şimdiden tepki göstermeye de başladı diyebilirim.

9 Ağustos 2011 Salı

Üsküdar’a Giderken final yaptı



Kanal D’de ekrana gelen Üsküdar’a Giderken dizisi 13. bölümüyle, dün akşam final yaptı… 

İddialıyım şimdiye kadar Türk televizyonlarında yapılmış en başarılı komedi dizisi Üsküdar’a Giderken… diye başlayan …Ancak ben de diyorum ki artık ağlamayalım, ağlasak da dozunu kaçırmayalım…ağlatmak güldürmekten daha kolay…Ekranlarda böyle güzel komedi dizilerine de ihtiyacımız var, kısacası artık biraz ekranlarda şarkıdaki gibi ‘Ağlamak yok gülmek var’ olsun diye biten bir yazı yazmıştım. Dizi bittiği için üzgünüm, böyle dizilere şans vermeyen bir sistem olduğu için de…

Dizinin senaristi ve yönetmeni Selçuk Aydemir’in açıklamasını paylaşmak istiyorum;

‘’Öncelikle Üsküdar'a Gider(i)ken'de emeği geçen tüm dostlarımın eline sağlık. Ben nedense işi bu şekilde yapıyorum. "Eş dostla iş yapıyorum". Oyuncu kadrosundan teknik ekibine kadar hemen herkes yakın arkadaşım. Beraber eğlenebildiğim, kendimi rahat hissettiğim, yanlarında olmaktan mutlu olduğum insanlar hepsi. Haliyle Üsküdar'a Gider(i)ken'in bitmesi benim için sürekli arkadaşlarla toplanılan kafeye gitmeye, bir müddet ara vermek demek. Bu projenin bizim için apayrı bir önemi vardı bu nedenle de bir başka kanalda projenin devam etmesine bir türlü gönlümüz razı olmadı. Neden?

Ben bu dizinin ilk iki bölümünü geçen sene Ekim ayında yazdım ve klasik yöntem yerine (Senaryonu al, yapımcını bul, kanal bulunsun ve çalışmalar başlasın) biz pilot bölüm çekme kararı aldık. Aralık ayında da dizinin pilot bölümü gerçek mekanlarda çektik ve yine aralık ayı içerisinde post prodüksiyonunu tamamlayıp kanal aramaya başladık. Proje sizlerle Mayıs ayında buluştu, projeyi seyircisi ile buluşturan kanal ise Kanal D idi. "Reyting sistemine girmeyen kanallar dahil bir çok kanal işi riskli buldu ve istemedi." Kanal D son çalınan kapıydı, işi geri çevirseydi biz arkadaşlarla pilot bölümü ara sıra evde izleyecektik. Bu dizi bir başka kanalda 3.bölüm yayından kalkabilirdi, Kanal D 13 bölüm arkasında durdu. Yayın saati konusunda çok suçlanan kanal dizinin saatini değiştirdi, bir bölüm 22:00'da yayınladı ve belki en kötü reytingini de saati öne alınınca aldı dizi. Sonra tekrar eski saatine dönüldü. (Yiğidi öldürelim tamam ama hakkını yemeyelim) 

Kaç projenin başına AB grubunda 3.olup TOTAL grupta 30. olmak gelmiştir bilmiyorum. Ama bizim dizimiz genele hitap etmiyordu biz de hiç taviz vermedik. İşin uzun ömürlü olması için senaryoyu totale yaklaştırabilirdik ama imtina ile kaçtık. Bir iki çapaklı bölüm hariç de proje hep içimize sindi her bölümü izledikten sonra birbirimizi tebrik ettik. Ama olmadı. Yapacak bir şey yok. Kanal kanal gezip işin kıvamını kaçırmaktansa final yapmayı tercih ettik. 

Dizinin tüm izleyicilerine, Kanal D ailesine ve sosyal medya aracılığı ile dizimizden desteğini esirgemeyen herkese şahsım ve ekibim adına teşekkür ediyorum. Yeni projelerde buluşmak ümidi ile...’’

8 Ağustos 2011 Pazartesi

ELİF ŞAFAK’IN ‘’AŞK’’ ROMANI, DİZİ OLUYOR


Türk Televizyonculuğu’nun duayen ismi Faruk Bayhan, Bloomberg HT’de her hafta cuma akşamları İkonoskop adlı programı ile evlerimize konuk oluyor.
Programa ilk başladığında Faruk Bayhan’ın partneri HaberTürk’te haftasonu programlarını sunan Oylum Talu’ydu. İlerleyen bölümlerde ise ayrıldı. Sanki Talu’nun ayrılmasıyla Faruk Bayhan konuklarını daha özel, daha verimli ağırlamaya başladı.

Bayhan, programında televizyon ve sinema sektöründen konuklarını ağırlıyor. Mehmet Ali Erbil, Okan Bayülgen, Seyfi Dursunoğlu, Müjde Ar, Perran Kutman, Uğur Dündar gibi pek çok ünlü isim…Programı merakla takip ediyorum her hafta.

En son programın konuğu ise Sinan Çetin’di. Sinan Çeitn hakkında bilmediğim birçok şeyi öğrendim. Örneğin çektiği ilk film ‘’Baskın’’kayıpmış, İkinci filmi Halı Türküsü ise TRT arşivinde kaybolmuş, Moskova’da ödül de almış bu filmiyle. Bence en güzel filmi olan Çiçek Abbas’ı ise 27 yaşındayken sadece 13 günde çekmiş.
Tarzını ise resmi otoriteye karşı film yönetmeyi seviyorum diyerek özetliyor.
Söyleşinin en güzel kısmında ise Faruk Bayhan, Bay E filminde rol aldığını, beş kere izlemesine rağmen filmi hiç anlamadığını belirtiyor. Sinan Çetin, her çektiğim sinema filminden sonra adeta dayak yedim diyerek reklamdan hem maddi hem manevi olarak daha çok tatmin olduğunun altını çiziyor.
Yapımcılık, yönetmenlik, sunuculuk yapan Çetin, en son izleyici karşısına Kanal D’de yayınlanan Artiz Mektebi yarışmasında jüri üyesi olarak çıktı. Yarışmada kendisini pasif buluyorum. Müjde Ar, bayağı eline almış durumda.
 Ancak sahneyi terk eden yarışmacıya en son söylediği sözleriyle sivrildi, ben de destekliyorum, İkonoskop’ta da benzer sözleri tekrarladı;
‘’Hayat, sinema ve tiyatrodan daha değerlidir, bazı şeyleri gereksiz kutsallaştırıyoruz. Örneğin kunduracı, annesi ölünce kundura yapmayı bırakır, annen baban ölünce tabii ki ne yapıyorsan bırakıp cenazeye gideceksin’’
Şu saçma show must go on diye bir kural var ya, ne şovu önce insanız işte, bırakın gösteriyi gerçek hayata dönün… Artık şu ‘yok biz profesyoneliz’ sahtekarlığını bırakmalı!!!
Sizin için bu profesyonellik ise bence hayatın, insanlığın acemisisiniz.
***
Programda en çok dikkatimi çeken ise Sinan Çetin’in, Elif Şafak’ın ‘Aşk’ romanını dizi yapacağız açıklamasıydı.
Kitabın sinema filmi olmasını beklerken bu açıklamaya çok şaşırdım, hatta filmde Elif Şafak’ın da olacağı duyumları mevcuttu. Dizi bakalım nasıl olacak, merakla bekliyorum…

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Gösteri zamanı


Popüler transferlerle gündemde olan TNT yeni yayın döneminde haber bültenini artık sunucusuz verme kararı almış. Tuluhan Tekelioğlu, geçen sezonda bülteni sunuyordu.

Üstelik haber bültenini, 15 dk ile sınırlama kararı da alınmış. TNT, Hande Ataizi’yi de İzdivaç Programı sunmaya ikna etmişti. Hande Ataizi’nin  bu kararıyla geri dönülmez büyük bir kariyer hatası yaptığını düşünüyorum. Hülya Avşar, Mehmet Ali Erbil ve Petek Dinçöz de kanala transfer olan ünlülerden. Yani kanalda epey gösteri programı bulunuyor. TNT, yeni Show Tv olma yolunda. 15 dk haberlerin olup herkesin 15 dk'lık meşhurlar yaratacağı bir dönemdeyiz artık!

Ne demeli…bu durum da Yorumlama Çağı’nın yerini Gösteri Çağı’nın aldığına ciddi bir ispat.


Gülme efekti değil hız lazım

En nihayetinde İstanbul’un Altınları ekrana geldi..İlk bölümün dış ses ve dış çekimle olması temposu düşük bir başlangıç oldu, dramatik öğeler ağırlıktaydı. Karakterlerin girmesi çok yavaş oldu, senaryo ağırdı açıkçası, dizi dünyamızda bir yenilik göremediğim için de dizi için vasat diyebilirim. Haluk Bilginer, sit-comlarda kendini tekrar ediyor, tabii ki de çok başarılı ancak daha önce yazdığım gibi İhsan Yıldırım’dan birçok özelliğini alan bir Reşat Altın karakteri ortaya çıkarıyor…

Demet Akbağ’ı ise izleyici yadırgayabilir, uç bir karakter; beş kocasından da boşanmış, erkek düşmanı diyebileceğimiz bir opera sanatçısı İsmet rolünde..

Fahri karakterini canlandıran, Uzak İhtimal filminde de çok başarılı bulduğum, en son Gönülçelen dizisi ile ekrana gelen Nadir Sarıbacak, bir harika...Oyunculuk resitali sergiliyor.

Mustafa karakteriyle genç tiyatrocu Taner Ölmez, dikkatimi çekti, geleceğin parlak isimlerinden olacaktır.

Senaryo daha akıcı olursa izleyici zapping yapmaz ve bu dizi de tutar diye düşünüyorum.

Bir de şu gülme efektleri olmasa ya da abartılmasa izleyiciye sen anlamazsın bak burada gülmen gerekiyor diyen izleyici zekasını küçümseyen bir yöntem. Yabancı sit-comlarda yüzlerce izleyicinin olduğu stüdyolarda yapılan çekimlerdeki gülme sesleri doğal ve o anda verilen tepkiler.

Hele ki bir de Mesut Yar Burada Laf Çok programında kullanıyor ki bir sohbet programında çok yersiz, bir an önce vazgeçilmeli, çok yapay duruyor.

Mesut Yar, Saba Tümer de hazır Show Tv’ye kadın programı yapmaya gidecekken başarılı olan akşam sohbet programlarına devam etmeli.

Saba Tümer ise kadın programında işi zor, Okan Bayülgen’in yapımcılığında Pakize Suda ile bir program yapmışlardı ancak tutmamıştı.

Riskli bir karar vermiş bence Saba Tümer’in yeri PT2’dir.

5 Ağustos 2011 Cuma

Bir İstanbul revizesi


Geçen hafta Cuma günü, ATV ekranında usta oyuncu kadrosuyla dikkat çeken yeni bir sit-com İstanbul’un Altınları’nın başlayacağını yazmıştım ancak; dizinin ilk bölümünün yayını son anda ATV yönetimi tarafından bir hafta ertelendi. 29 Temmuz Cuma günü başlaması planlanan dizi bu akşam 20.30’da ilk bölümüyle ekrana gelecek…



Bir dizi ya da programın son anda yayın saati ve gününde bir değişiklik oluyorsa mutlaka o dizi veya programda birtakım revizeler istenmiştir. Nitekim bu konuyla ilgili de dizinin ilk bölümünün ATV yönetimi tarafından beğenilmeyerek kaldırıldığına dair haberler çıktı.

Bunların üzerine de ATV yönetimi, Haluk Bilginer ve Demet Akbağ'ın oynadığı İstanbul'un Altınları ile ilgili açıklamada bulundu.


"İSTANBUL'UN ALTINLARI" DİZİSİ İLE İLGİLİ:

Bugün günlük bir gazetenin ekinde yer alan, İCA Film'in ATV için yaptığı İstanbul'un Altınları dizisi ile ilgili haberler gerçeği yansıtmamaktadır.

Dizinin yayın tarihinin, ilan edilen tarihten bir hafta sonraya alınması, tamamen yayıncı ve kanalın ortak kararıdır.

Dizinin içeri ile ilgili kanal ve yapımcı arasında herhangi bir sorun bulunmamaktadır.

Başta başrol oyuncularımız Sayın Haluk Bilginer ve Sayın Demet Akbağ olmak üzere, tüm sanatçı kadromuz ile yapım ekibimiz heyecanla seyirciyle buluşmayı beklemektedir.

5 Ağustos Cuma günü söz, seyircinin olacaktır.

Daha önce yazdığım gibi bir diziye star kadrosundan ötürü kesin tutar demek yanlış; çünkü nice starla dolu dizi kaldırıldı, revize yapılınca da kafam soru işaretleriyle doldu, Dizinin ilk bölüm tanıtımlarının da tamamen değişmiş olduğu dikkatimi çekti…Bir İstanbul Komedisi sloganıyla çıkan dizi Bir İstanbul Revizesi oldu…


Hiçbir dizi, televizyon aracında tutmak zorunda değildir; izleyelim ve görelim…


Evet; bu akşam söz, seyircinin…

4 Ağustos 2011 Perşembe

Talihsiz ve maksatsız ekran kazası sonrası durum


CNN Türk’te Özge Uzun’un sunduğu haber-yarışma programı, talihsiz ve maksatsız ekran kazasından bahsetmiştim.

Bu ekran kazası sonrası Barış Tünay twitterda ‘Ne Haber yarışmasında Fenerbahçe ile ilgili sorulan soru talihsiz ve maksatsız bir soru oldu. Pazartesi günü sorumluları ile konuşacağım’ demişti. Ve program CNN TÜRK Genel Müdürü Barış Tünay’ın kararıyla yayından kaldırıldı.

Kararın ağır olduğunu söyleyebilirim. Yetenek çıkarmayacak yetenek yarışmaları bolluğu arasında güzel bir alternatifti, devam etmesini isterdim.

Programda, sorulan soru Fenerbahçelilerin büyük tepkisini almıştı:

Aziz Yıldırım’ın aynı koğuşta kalmak istemediği yönetici kimdir?
A. Şekip Mosturoğlu          B. İlhan Ekşioğlu
C. Cemil Turan                  D. Mecnun Otyakmaz

Pişşti'de bir medya kişisi


Tuğba Ekinci, Star TV’de Gani Müjde, Şafak Sezer, Özlem Tekin ve Sanem Altan'ın sunuculuğunu yaptığı, yapımcılığını ANS Prodüksiyon'un üstlendiği Pişşti’nin konuğu oldu. Programda; medyada, magazin dünyasında olan bitenler üzerine konuşuluyor. Son programda konu sekse gelince kendisinin seslendirdiği "Kondom" şarkısı için; Eurovision’a katılsa kesin birinci olur. Çünkü dünyayı en çok ilgilendiren konu bu" dedi. Tuğba Ekinci, gerçekten de sahne şovlarıyla Eurovision’da başarılı olabileceğini düşünüyor.

Tuğba Ekinci’yi izlerken tavırlarıyla Hilal Cebeci’ye çok benzediğini gözlemledim, Hilal Cebeci bütün bu yaptıklarını sevgi eksikliği yaşadım diye açıklamıştı Acaba dedim Tuğba Ekinci’de de sevgi eksikliği mi var, çünkü o da sürekli dikkat çekme ve gündemde olma çabasında. En son Altın Kelebek Ödülleri’nde Tarkan’ı maruz bıraktığı durumu düşününce hala üzülmeden edemiyorum. Tuğba Ekinci ve Hilal Cebeci gibi, daha çoook medya kişimiz mevcut. Aslında sorun sevgi eksikliğinde değil, onlar bütün bunları, bütün stratejilerini çok bilinçli bir şekilde yürütüyorlar. En önemli ortak özellikleri de fütursuz olmaları.

Bu medya kişileri ne kadar kendilerinden bahsettirirlerse, ne kadar televizyonda, medyada görülürlerse o kadar mutlu oluyorlar veee en kötüsü o kadar sevildiklerini zannediyorlar?! Aslında fena halde yanılıyorlar!..