31 Temmuz 2012 Salı

Hallaç pamuğu olarak reyting


Artık ülkemdeki; şu baş belası reyting sistemi ile ilgili hiçbir şeye aklım ermez oldu, yani yoruldum bu kadar şüpheden, karmaşadan ve bilinmezlikten…
Kafamdaki deli sorulara cevap bulamamaktan;
Ben de diyorum ki artık ben de tatlı su eleştirmeni olayım canımı üzmeyeyim…

***

Yeni reyting sistemi grupları da bu kadar karışık olur ve işler bu kadar zorlaştırılabilir.
AGB Nielsen’in, 'Sosyo-Ekonomik Statü' (SES) sınıflandırmasında işte okumuş olmak, evde mikro-dalga fırın gibi elektronik aletler olması sizi AB grubu yapıyordu diye hatırlıyorum, yani işte koşulların içindeydi.
Yeni sistemde A, B, C1, C2, D ve E Grubu var.
İşin içine bir de AGG yani asıl gelir getiren kişi girmiş.
Bu grupların özelliklerini ve farklarını anlayana kadar göbeğiniz çatlayabilir.
Çırçır işe yarar mı ki?

***

Dün akşam Serdar Kuzuloğlu’nun Sosyal Medya programında konuklarından biri de Levent Erden’di, her dinleyişte kendine hayran bırakıyor.
Reyting grupları konusunda tespitleri ise çok yerinde ve ilgi çekiciydi;
‘Farz et ki biz aynı evde yaşayan üç kişiyiz; biri tablete bakıyor, biri bir şeyler okuyor; ben başka hülyalardayım. Üçümüz fizik olarak aynı ortamda olmamıza rağmen fizik olarak, önümüzdeki peoplemeterda o televizyonun açık olmasını göstermesine rağmen apayrı ekranlardan apayrı yerlere gitmiş durumdayız. Fizik olarak yan yanayız, aynı ailenin çocuklarıyız dolayısıyla A, B, C her neyse oyuz ama aynı yerde değiliz. Asıl büyük değişim taa Mad Man’de gösterilen reklamcının bugüne kadar idare ettiği 50 sene boyunca aynı ekmeği yedi ama asıl çatladığı ve patladığı, nefesinin tükenmeye başladığı ve 5 sene içinde zorlanmak durumunda kalacağı yer; bu koltukta oturan adamların o ekranın karşısındaki adamların önünde çok fazla ekran olması…
Bakalım son 6 ayda tt olmuş mallara; ya dizidir ya futbol maçıdır. Maça giden sayısı 30 bin, milyonlarcası evinden seyrediyor. Demek ki çoklu ekrandan yaşanan bir hayat var. Dolayısıyla bu 3 kişi yan yana otururken bazı konularda ve bazı ekranlarda kesişiyor bazı ekranlarda ayrışıyor.
O zaman benim kitlesel olarak bu adamları yakalama şansım yok. O zaman ben profillemek zorundayım. Çünkü A, B, C1 gibi aptal tanımlarla hiçbir halt olmayacağı çok net olarak ortada.’
Kesinlikle katılıyorum programı izlerken bir baktım aynı odada iki kişi olarak; birimiz gazete okumakta birimiz internete de girmekte, arada da ya programdan ya da gazeteden ya da internetten sohbet konusu belirlenmekte.
İşte Levent Erden’den müthiş bir saptama!


Bundan sonra ne olacak?


‘Önemli olan hangi içeriğin olduğu, yoksa menüde yüzlerce bir şeyler olup da bunun içinden seçmek değil. İnsanlar ya belli kanalları seyrediyor ya da uçlara doğru gidiyorlar. Burada bir değişim olup olmayacağı tartışılmalı.
Örneğin bir dizi dünyada kemiksiz 26 dakikadır Türkiye’de 60 dakikadır. Bir sinema filmi 90-120 dakikadır. Ama Youtube’da seyredilen videoların ortalaması 3-3,5 dakikadır. Bir tarafta diziler, sinema filmleri diğer tarafta 3-3,5 dakikalık hareketli içerikler var. Şimdi bundan sonra nereye doğru evrilecek.
O zaman tartışılması gereken şey teknolojinin beni nereye götüreceği değil; Asıl hangi içerik hangi alışkanlığı nereye götürecek?’
Herkesin kendi medyası olacağı bir ortama gidiyoruz son sürat…
Okan Bayülgen, Levent Erden ile kesinlikle nereye doğru evrildiğimize dair bir Muhabbet Kralı yapmalı diyorum bu programdan sonra.


Çağan Irmak daha önce de şarkı seslendirdi


Keşanlı Ali Destanı, dün akşam final yaptı bir Çağan Irmak sürpriziyle birlikte. Irmak, final sahnesinde bestesi Aria’ya ait “Kırık Şarkı”yı seslendirdi. Hem de çok başarılıydı.
Ancak bu; Çağan Irmak’ın dizilerinde ilk seslendirdiği şarkı değil, hiç unutmam!
Dizi tarihimizde önemli yeri olan Asmalı Konak’ta da bir sokak şarkıcısı olarak elinde gitarıyla “Those Were the Days” seslendiriyordu, hiç unutmam. Hatta seslendirmekle kalmayıp, cameo da yapmıştı yani başrol oyuncuları sokakta gezerken durup kısa bir süre onu dinlemişlerdi.

Çağan Irmak da birçok kere dizilerinde cameo ile karşımıza çıkmıştır.
http://www.youtube.com/watch?v=wYb_L93An0M
Gelelim Keşanlı Ali Destanı’nın bitişine; bununla ilgili biten her dizi başarısız değildir başlıklı bir yazı yazmıştım. Dizinin zaten en başından ne zaman biteceğinin planlı olduğunu söylemiştim ama olumsuz yüklemeler devam ediyor. Olsun diyelim alıştık…
Şöyle söyleyeyim bence Keşanlı Ali Destanı; konusu, dönemi itibariyle televizyona ancak bu kadar iyi uyarlanabilirdi.
Ve de dizi dünyamız için güzel bir örnek oldu ve öncede tasarlanıp zamanında bitti.


İffet, yakında kesin gider


Nereden biliyorum çünkü;
Hiçbir dizi başlamadan önce ve başladıktan sonra bu kadar tepki almadı.
Oyuncular arası kriz yaşanıyor her geçen gün, en son Mahir Günşiray ayrıldı.
İzleyici, artık her diziden ayrılan oyuncunun dizide öldürülmesinden bıktı.
Senaryonun merak öğesi kalmadı.
Dizinin başrol oyuncuları ile ilgili sette seviştiler haberleri çıktı.
Star TV ve yapımcısı Faruk Turgut da bütün bunlardan çok rahatsız diye düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder